GÜÇLÜ TILSIMLI DUALAR -Tılsım Çeşitleri
GÜÇLÜ TILSIMLI DUALAR
Tılsım Çeşitleri
Eski zamanlardan günümüze değin biz insanlar, gerek kendimizi koruma açısında, gerekse şans getirmesi açısında uğuruna inandığımız birçok şeyi taşımış, kullanmış ve bunlardan güç almışızdır. Bu anlaşılmaz bir duygu, inanılmaz bir inanç ve iletişimin verdiği bir beraberliktir. Taktığımız ya da kullandığımız tılsım ne olursa olsun, gücü ne kadar kuvvetli veya zayıf olsun, onun gerçek işlevi taşıyıcı ile tılsım arasında oluşan kuvvetli inanç bağının da eseridir. İnanmadığınız bir tılsımı taşımak ya da ondan medet ummak size fayda yerine zarar verebilir ya da amacına uygun kullanılmamış olur. Her iki durumda kişiyi olumsuz yönde etkiler ve bu tip inanışlara kapanmasını sağlar.Denize Ait Tılsımlar
İlki ; Çatladıkapı'daki Güngörmez sarayı yanında, dört köşe bir sütun üzerine yerleştirilen bir dev surettir. Şayet Akdeniz tarafından bir düşman gemisi gelecek olursa, bu dev heykelinden bir ateş çıkıp gemileri yakarmış.
İkincisi ; Kadırga limanındaki bakır bir gemiyle yılda bir kere, kış gecesinde, İstanbul' un sihirbaz kadınları sabaha kadar o gemiyle gezerek Akdeniz'i muhafaza ederlermiş.
Üçüncüsü ; Bir başka bakır gemi de Tophane rıhtımında dururmuş. Yine bir kış gecesi tim sihirbazlar bu seferde Karadeniz tarafını sihirle muhafaza altına alırlarmış.
Dördüncüsü ; Saray burnunda üç yüz sütun üzerinde üç yüz altmış çeşit deniz canlısının şekil ve heykelleri varmış. Bunlardan hangisi ses çıkarırsa, o yıl onula ilgili bir şeyler olurmuş.
Beşincisi ; Yine burada bulunan sütunlardan biridir. Kış günün de kırk gün çeşitli balıklar, deniz dalgalanmadan tılsımların tesiriyle kıyıya vurup, Rumlara ganimet olurdu.
İstanbul ve Tılsımlar
İstanbul'da Evliya Çelebi' nin anlatılarına göre "Garip ve Acayip Tılsımlar" ın olduğu belirtilmektedir. İstanbul' un Constantinepol diye adlandırıldığı zamanlarda çeşitli yerlerden, her birinin uzmanlık alanları değişik olan ustalar getirtilip, şehir halkına bela olacak musibetlere karşı, muhtelif yerlere şu tılsımlar yaptırılmıştır :
İlki ; şimdiki adı Avrat Pazarı ya da Kadınlar Pazarı olan, o zamanki adı Yağfur olan yere ham mermerden, minare gibi içi boş, merdivenli bir kule ve bu kulenin dört bir tarafı sefere giden askerlerin tasvirleriyle bezenmiş, tepesinde tek parça beyaz bir mermer ve üzerinde de bir peri figürü varmış. Yılda bir kere bu perinin feryadı üzerine tüm kuşlar oraya toplanarak , yerdeki Rumları yerlermiş!
İkincisi ; Tavukpazarı' ndaki tek parça sütundur. Bu, kırmızı renkli som bir mermerden yapılmış olup, dış güçlere karşı koruma yaptığına inanılırmış.
Üçüncüsü : Altımermer' de altı adet yüksek sütun bulunur ve bu sütunlardan biri Kavala Kalesi Hakimi Filkos olarak adlandırılır, bunun üzerine bir sinek figürü yapılmış ve bu sütunun İstanbul' u sivrisineklerden koruyacağı belirtilmiştir.
Dördüncüsü; Saraçhane başında gökyüzüne doğru uzanan tek parça bir sütun üzerinde beyaz bir mermer sanduka içinde büyük Pazonti' nin kızı gömülüdür. Karınca ve yılanlardan koruyan tılsımlı bir sütundur.
Beşincisi ; Altı mermerin birinde ilahi Eflatun yine bir sivrisinek sureti meydana getirip, şehri sineklerden korurmuş. Bunun hala tesiri olduğu iddia edilir.
Altıncısı ; Yine altı mermerin birinde Bokrat'a ait bir leylek resmedilmiş. Bu tılsımda amaç İstanbul'a giren leyleklerin geri çevrilmesiymiş.
Yedincisi ; bu tılsımda yine altı mermerin birinde Sokrat'a mensup bir horoz resmidir. Bunda amaç ise sabah öten horozları bir düzene sokup, halkın vaktinde namaza durmasını sağlamakmış.
Sekizincisi ; Altımermer'de bir kurt resmi imiş. İstanbul koyunlarının çayırlarda gezerken yalnız kaldıklarında kurt saldırılarına karşı korunma amacıyla dikilmiş.
Dokuzuncusu ; Yine Altımermer' de birbirine sarılmış iki sevgili figürü imiş. Şehrin neresinde olursa olsun kavga eden çiftlerden biri bu sütuna gelip kucaklarsa, onlar, barışırlarmış.
Onuncusu ; Yine bir sütun üzerinde hakim Calinus tarafından yapılan iki surettir. Beli bükülmüş duran biri ve onun karşısında bir bunak kadın, koca dudaklı, asık suratlı. Kim ki, eşiyle geçinemiyorsa, bunları kucakladığı zaman derhal birbirlerinden boşanırlarmış.
On birincisi ; Sultan Beyazıt Hamamının altında, dört köşe, bin parça bir sütundan ibaretmiş. Vebaya karşı tılsımlı bir sütun olarak bilinir. Bu sütun durduğu sürece İstanbul'a veba girmemiş. Rivayete göre, Sultan Beyazıt hamam yaptırmak için bu sütunu yıktığında bir oğlu vebadan ölür ve bundan sonra da İstanbul'da veba salgını başlar.
On ikincisi ; Mahalaki denilen bir hakim tarafından yapılan Eğri kapı yakınındaki bir tılsımdır. Siyah maden üzerine tunçtan yapılan bir ifrit tasviri olan bu tılsım, yılda bir kere kıvılcımlar saçarmış. Onun bu kıvılcımlarından alan her kimsenin ateşi, yaşamı boyunca sönmezmiş.
On üçüncüsü ; Bu tılsımda Zeyrek' de Yahya Kilisesi bitişiğindeki mağara idi. Kışın fırtınalı gecelerde nice koncoloz denilen cadılar çıkar arabalarla dolaşırlarmış. Sabah da aynı mağara içinde kaybolurlarmış. Onların kötü hava cadıları oldukları söylenir.
On dördüncüsü ; Ayasofya' nın güneyinde dört adet beyaz mermer üzerine Azrail, İsrafil, Mikail, Cebrail figürleriydi. Bunlar dört yöne dönük konulmuşlardı. Yılda bir kere Cebrail' in kanat çırpıp bağırması, doğuda bolluğa, İsrafil' in bağırması, batıda kıtlığa, Mikail' in bağırması, kuzeyde bir kahraman çıkacağına, Azrail' in bağırması ise, tüm alemde veba salgınına işaretti.
On beşincisi ; Sultan Ahmet'te ki At Meydanı' ndaki Milyonbar denilen yüksek bir sütundur. Bu sütuna Mıknatıslı Taş da denirdi. Bunun inşa nedeni, demiri çekme hassasiyeti olup, kıyamet gününe kadar yıkılmaması içinmiş. Bu sütunu yapan kişi, aynı zamanda Ayasofya' yı da inşa eden mimarın oğlu Odyarin' di ve mezarı bu sütunun dibindedir.
On altıcısı ; yine At Meydanında tek parça, dört köşe, kırmızı, bukelamun renkli bir taştı. Madyan oğlu Yanko zamanında büyük bir üstat tarafından yapıldığı bilinir.
On yedincisi ; bu tılsım, burma bir direktir. Üç başlı bir ejderhayı resmeder. İstanbul'u akrep, yılan ve çıyanlardan koruduğu rivayet olunur. Bir yeniçerinin bu başlardan birini bir kılıç darbesiyle kesmesi üzerine İstanbul bu gibi hayvanların istilasına uğramış.
Dinsel Tılsımlar
Hilal :
Analığın ve aile kurumunun simgesi ve koruyucusu olan Ana Tanrıça İsis' in sembolü olan hilal, bu yakıştırmadan dolayı anneleri ve çocuklar korumak, gözetmek gibi bir özelliğe sahiptir. Eski Mısır' da ve Roma' da genç kadınların kendilerini büyülerden koruma ve sağlıklı çocuklara sahip olabilmek için kullandıkları bir tılsım olan hilal, aynı zamanda Hıristiyan tarihinin başlarında delilikten korunmak için de kullanılırdı. Hilal çok yaygın bir İslami semboldür de. Türkiye başta olmak üzere bir çok İslâm ülkesinin bayrak, flama ve sancaklarında kullanılmaktadır. Bu hilal tılsımlarının Batı dünyasında pek rağbet görmemesi, İslam Dünyasında pek revaçta olması olarak yorumlanmaktadır.
Hz. Süleyman' ın Mührü :İki üçgenin birinin aşağı, diğerinin yukarı dönük halinin birleşmesinden meydana gelen altı köşeli yıldız ve bunu çevreleyen daire olarak basit bir şekilde tarifini yapabileceğimiz Hz. Süleyman' ın Mührü, eski çağların en güçlü tılsımlarından biri olarak bilinir. Taşıyanı kötülüklere, şanssızlıklara ve çeşitli tehlikelere karşı koruduğu inancı, bugün bile yaygındır. Musevi Dünyasının da sembolü olan bu altı köşeli yıldız, tek başına kullanıldığı durumlar olsa da, genelde tamamlayıcı unsurları yanında mevcuttur. Bu öncelikle yıldızı çevreleyen daire ve üç bir yanı büyük dinlerin temel unsuru olan kutsal üçlemeyi temsil eden figürlerle süslüdür.
İsa' yı Taşıyan Adam (Aziz Christopher) :
İsa' yı arayan ve onu bir çocuk halinde bularak, bir nehri geçmesi için omuzlarına alıp karşıya geçiren kişi olarak bilinen Aziz Christopher, halk arasında "İsa' yı Sırtında Taşıyan Adam" olarak anılmaktadır. Yunanca da Christopher adı da zaten " İsa' yı taşıyan " anlamına gelmektedir. Aziz' in madalyonları ve resimleri bugün insanlar tarafından rağbet edilen bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Onun yolda olanları, yolcuları koruduğu, sevgilileri birleştirdiği söylenir. Bu gün bile birçok insan yolculuğa çıkarken çantalarında, boyunlarında ona ait bir şeyleri taşımaktadırlar. 70' li yılların başında Amerika' da yaygınlaşan bir modaya göre, sevgililer birbirlerine Aziz Christopher madalyonu hediye etmeye başlamışlardır. Bu, iki sevgili arasındaki romantik bir bağın göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Buda Tılsımları :
Budizm, bugün dünya yüzünde, bilhassa Asya kıtasında beş yüz milyondan fazla müridi olan bir dindir. Bu dinin kurucusu Buda' nın muskalarını, fetişlerini takmak çok yaygın bir inanıştır. Bu tılsımların en popüleri olan "Gülen Buda" heykelcikleri, talih getirdiğine inanılan ve takanları ansızın gelen ölümlere karşı koruduğunun sanılmasından dolayı pek rağbet edilen bir tılsımdır. Bu tılsımda Buda, bağdaş kurmuş oturan, uzun kulaklı, toparlak yüzlü, şişman, şiş göbekli ve gülümseyen bir halde resmedilmiştir.
İstavroz :
Altın, gümüş, taş, kristal, tahta, cam vb. bir çok maddeden yapılan istavrozlar, bilhassa Hıristiyan aleminde en çok rağbet edilen tılsımlardandır. Genelde boyunda ve bir zincirin ucunda kullanılan bu istavrozların, yüzük hatta küpe olanları bile mevcuttur. İstavrozlar taşıyan kişiyi hastalıklardan , kötülüklerden, büyülerden ve vampirlerden koruduğuna inanılan tılsımlardır.
Kalp Tılsımlar :
Yaşam sembolü olan kalp, aynı zamanda tılsım olarak da kullanılan iyi bir koruyucudur. Günümüzde bazı Ortadoğu İslam ülkelerinde üzeri kurandan ayetler yazılı kalpler en güçlü koruyucu tılsımlar olarak kullanılmaktadır. Güçlerinden en belirgini nazara karşı yaptığı koruma olan kalp tılsımı, aynı zamanda sevgi sembolü olarak da kullanılmaktadır. En gözde sevgililer arsı armağan olması, sevgiyi temsil etmesi ve yaşamı ifadesi onu diğer tılsımlar arasında ayrı bir yere oturtur. Eski Mısırlılar onun kalp üzerinde taşındığı takdirde, kötü güçlerin kalbin ruhunu çalamayacaklarına inanırlardı.
Nal :
Batı toplumlarının en eski ve en rağbet gören koruyucularından olan at nalını, insanlar üzerlerinde minyatürlerini taşıyarak da kullanmaktadırlar. Bunlar broş, kolye, yüzük ya da anahtarlık şeklinde yapılıp, kullanılmaktadır. At nalı ev ve binalar için kullanılan güçlü bir koruyucu olarak bilinir. Bir nalı evinize asacaksanız, iki açık ucun yukarı doğru gelmesine dikkat edin. Aşağı doğru bakan bir at nalı, o evdeki bereketin ve şansın akıp gitmesine neden olacaktır. Düzgün yerleştirilmiş bir nal ise, o eve bolluk, bereket ve huzur taşıyacağı gibi, ev halkını da uğursuzluklara karşı koruyacağına inanılır.
Hayvansal Tılsımlar
Tavşan Ayağı İlginç bir tılsım daha. Hem de en popüler tılsımlardan biri. 20.yy'ın başlarında bu şöhreti yakalayan tavşan ayağı tılsımı için bir çok yerde bir dolu rivayetler üretilmiştir. Kimi "tavşanın ayağı uğurlu olsaydı, tavşana da uğur getirirdi, bakın şimdi o üç ayaklı bir tavşan" dedi, kimi hayvan haklarından bahsetti ve bunun bir katliam olduğunu savundu, kimi de onun uğuruna yürekten bağlandı ve onu en uğurlu uğuru saydı. Ama var olan bir gerçek, tavşan ayağının bir tılsım olarak kullanılıyor olmasıydı. Tılsım kaybetmek uğursuzluk sayılır ama, tavşan ayağı tılsımını kaybetmek kimilerine göre ölüm, zamansız bir felaket, kimilerine göre de çok büyük bir şanssızlık olarak algılanırdı.
Boynuz : Boynuzlar bugüne kadar birçok toplumda kah üzerinde taşımak, kah bir yere asmak suretiyle yaygın olarak kullanılan tılsımlardandır. Boğanın iriliği, vahşiliği gücü temsil ederken, çiftleşmesi doğurganlığı, çifte koşulması da bereketi temsil ettiği inancı onu bir tanrıya dönüştürür ve Antik çağ toplumları için bu durum ideal bir koruyuculuk timsali teşkil eder. Bir damına asılan ya da duvarına yerleştirilen bir boynuz o evin koruma altında olduğu inancını insanlara aşılar. Bugün altın ve gümüşten yapılan küçük ve tek bir boynuz bir zincirin ucunda boyuna asılır ve cinsel iktidar sembolü olarak kabul edilir.
Deniz kabukları : Bilinen koruyucu tılsımların en eskisi olan deniz kabuklarının 20 bin yıl öncelerine dayanan bir tarihi vardır. Deniz kabukları dünyanın bir çok yerinde tılsım olarak kullanıldıkları gibi, süs eşyası olarak da çok yaygındırlar. Deniz kabuklarını eskiden beri bir çok şeyle ilişkilendiren insanoğlu, onu hem nazara karşı koruyucu olarak, hem de doğurganlığı temsil edici olarak kullanmışlardır. Onların yumurta biçimli şekilleri gözü hatırlattığından, cesetlerin göz yuvalarına yerleştirilirdi. Bunda amaç, ölünün öte dünyayı çürümeyen gözlerle görmesini sağlamaktı. Bu çok yaygın bir gelenek olarak bilinir. Deniz kabuğunun kadın cinsel organına benzetilen yarık kısmından dolayı,bazı eski metinler onu dişi yaşam kapısı olarak adlandırır. O güçlü bir doğurganlık sembolü olarak ve de bir tılsım olarak, doğum sancıları ve kısırlığa karşı kullanılırdı. Kimi Asya ve Afrika ülkelerinde deniz kabukları hayvanların koşum aksesuarlarına takılarak onları nazardan korumak için de kullanılmıştır. Deniz kabuklarının takı olarak kullanılmasından sonra, bunların altın ve gümüşten olan taklitleri de yapılarak çok güzel birer süs eşyası olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Bunların mavi sırlı topraktan, akik ve kuvarstan da yapılanları mevcuttur.
Baykuşlu Tılsımlar : Kem gözlere karşı en iyi koruyucunun yine bir başka göz olduğu varsayımıyla tasarlanan baykuş şeklindeki tılsımlar, en çok küçük bir Akdeniz adası olan Minorka'da kullanılmaktadır. En dikkat çekici özelliği gözlerin olduğu bu baykuş şeklindeki koruyucu tılsım, camdan veya metalden yapılır. Bugün bile hala popülerliğini koruyan baykuş tılsımlarının, Minorka'da evleri de büyük felaketlerden koruduğuna inanılır. Baykuşun uğursuz bir hayvan olarak bilinmesi, bu tılsımın pek fazla rağbet görmemesine yol açan en önemli etken olarak değer kazanır. Onun koruyucu rolü, pek çoklarına göre evrensel değildir. Çünkü o, gecenin şeytani yaratığı olarak bilinir.
Köpekbalığı Dişi (Aziz Paul'ün Dili) : Kökeni Ortaçağlara dayanan ve günümüzde bile hem süs eşyası hem de koruyucu olarak kullanılabilen bir tılsım olan Köpekbalığı dişi ya da Aziz Paul'ün Dilinin, bir çok korumayı gerçekleştirdiğine inanılırdı. Bu tılsımın bu adı almasındaki nedene gelince ; Şiddetli bir fırtınada gemisi küçük bir adaya sürüklenen Aziz Paul, karaya çıkınca bir yılanın ısırmasına maruz kalır. O da buna tepki olarak o adayı kutsadı ve yılanlarına lanet okudu. O anda adadaki tüm yılanlar zehirlerini kaybettiler ve zararsız birer hayvan oldular. Bu yılanların zamanla ölmesi kayaların içinde fosilleşen üçgen şeklindeki dişleri ada halkı tarafından Aziz Paul'ün Dili olarak adlandırıldı ve bulundukları yerden çıkartılarak, üzerlerine altın, gümüş gibi montürler yerleştirildi ve kolye, gerdanlık, küpe gibi eşyalar haline sokuldular. Ama bunların aslında yılan dilleri değil, zamanla kayalarda fosilleşen köpekbalıklarının dişleri olduğu , çok sonra ortaya çıkacaktı.
Diş ve Tırnaklardan yapılan Tılsımlar : Genelde ilkel toplumlardaki yerliler tarafından avlanan hayvanların diş ya da pençe ve tırnakları çok güçlü bir tılsım olarak görülürdü. Buna sebep olarak da hayvanlardaki o müthiş gücün, bu tılsımı kullananlara da geçeceğine inanılmasıydı. Ayı dişleri, bir kaplanın pençesi, bir kurt dişi, yaban domuzu ya da fil dişi çok rağbet gören, her birinin ayrı ayrı koruyucu bir güç yüklendiği tılsımlardı. Mesela bir ayı pençesi, doğum sırasında kadının en büyük yardımcısı olarak görülürdü. Ya da bir kurt dişi bebekleri korkulardan uzaklaştırır ve dişlerinin ağrılarını keser diye bilinirdi. İskandinav ırklarının bir çoğunda kutsal bir hayvan olarak bilinen Boz ayının pençesi, hayvanda bulunan o büyük gücün ve cesaretin tılsımı taşıyana yansıyacağı anlamı taşırdı. Bugün, bir kaplan dişi ya da pençesi, kumarbazların çok inandıkları bir uğur tılsımıdır.
Balık Tılsımları : Yüzlerce yıl Hıristiyan dininin sembolü olan balık, haçın kabul görmesinden sonra bu itibarını yitirerek yerini haça bırakmıştı. Asırlar sonra, 20. yy' da balık tekrar ortaya çıkarak, eski unvanına sahip olmaya başladı. Balık yüzyıllar boyunca cinsel bir sembol olarak ve Büyük Tanrıçanın üreme organlarını temsil eden bir simge olarak görüldü. Eski çağlarda böyle bilinen balık, Hıristiyan olmayan ülkelerde hala kısırlığa ve cinselliğe yardımcı bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Kimileri balık tılsımları için " şeytandan korumasa bile taşıyanı cinsel yönden zevk alarak yaşamasını sağlayacak bir tılsımdır." derler. Balık tılsımları, Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında şans getirmeleri ve cinleri, kötü ruhları uzaklaştırsın diye dükkan önlerine asılırlardı.
Yılan Figürlü Tılsımlar : Çelişkilerin hayvanı yılan, aynı zamanda da iyi bir koruyucu. Birçoğumuzun korktuğu, adının geçmesinin bile insanları ürperttiği yılan , Çağlar boyunca önemli bir tılsım simgesi olarak kullanılmıştır. Yılan şeklinde dolanmış yüzükler, yılan figürlü bilezikler ve kolyeler altınla birleşerek takı dünyasında önemli bir yer kaplamışlardır. Yılanlı tılsımların, hastalıklara karşı çok kuvvetli bir tesiri olduğu bilinirdi. Yılanı ölümsüzlük sembolü olarak da gören toplumlar vardır. Bugün Tıp dünyası bile bilinen bu ölümsüzlük yakıştırmasından dolayı yılanı amblem olarak seçmiştir.
Kedi : Bir patisi havada, oturan ve adeta birini çağıran pozda bir kedi düşünün! İşte bu Japonya'nın en gözde uğuru olan Neko'dur. Sahibine şans getiren ve kötü talihi uzaklaştırır diye bilinen bu kedi tılsımına Japonlar Maneki Neko, yani Çağıran Kedi ismini takmışlardır. Bu kedinin kaldırdığı patisi eğer sol ise, bu, işyerine müşterileri ve bereketi çağırıyor demektir. Şayet sağ patisini kaldırıyor ise, bu da bulunduğu eve huzur ve refahı davet ediyor demektir. Bu çağıran kedilerin beyaz renkte olanları mutluluğu, sarı olanları ise zenginliği işaret eder. Kara kedi de sağlık, sıhhat çağrısında bulunur. Ev girişine ya da dükkan vitrinine konulan bu kedi, gününüzün neşe içinde geçmesini sağlayacaktır. İrili ufaklı bir çok boyutlarda bulunan bu kedi tılsımları, eskilerde tahtadan yapılırlarken, şimdilerde çiniden yapılıp, geleneksel renklere boyanmaktadır.
Mercan (Kırmızı) : Yüzyıllardır tılsım yapımında kullanılan Kırmızı Mercan' ın , taşıyanı nazardan, cinlerden, büyü ve delilik gibi hastalıklardan koruduğuna inanılırdı. Hormon düzensizliği çeken kadınların ve doğumda zorluk çekmek istemeyenlerin üreme organları yanında bulundurduklarında kırmızı mercanın onlara yardım edeceğine inanılır. Ayrıca kırmızı mercanın bebekleri de koruduğuna inanılır. Hatta bebeklerde diş çıkmasına bile yardımcı olduğu rivayetler arasındadır. Kırmızı mercanın en etkili olduğu kullanım şekli, doğal halidir. Süsü eşyası kullanımında da kırmızı mercandan kolye, küpe ve yüzük yapılır.
Bokböceği : Kadim Mısır'ın bu kutsal böceği. Günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirirler. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar hala hazır kullanılmaktadır. Mısır'da hala bokböceği tılsımları uğur olarak satılmaktadır.
Kısa Kısa Diğer Hayvan Tılsımları
Ayı : Kadınlarda ağrısız, sancısız doğumun gerçekleşmesine yardımcı olur.
Geyik : Cinsellik sembolü olarak kabul edilir, kısırlığa iyi geldiği söylenir.
Kaplumbağa : Ani gelebilecek ölümlere, cehaletten, acele kararlardan ve zaaflardan korunmak için kullanılır. Efsanelerde ise, ebedi yaşam sembolü , gücün ve aklın simgesidir.
Kırlangıç : Şans ve mutluluk getirdiğine inanılır.
Yumurta : Doğurganlık sembolü olarak bilinir. Renkli taş yumurtalar evlerde sıkça bulunur.
Koç : Doğurganlık ve güç sembolü olarak kullanılır.
Keçi : Kısırlığa ve cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır.
Kuzu : Takana koruma yapar ve kısırlığı önleyerek huzur sağlar. Bir zamanlar o da balık gibi Hıristiyanlığın sembolü olarak kabul edilmiştir.
Yunus : Denizciler arsında pek yaygındır. Deniz kazaları ve denizden gelecek tehlikelere karşı denizcileri koruduğuna inanılır.
Akrep : Kötülüklerden ve düşmanlardan koruduğuna inanılır.
Çekirge : Bilhassa çiftçilikle uğraşanlar için bol ürün ve bol kazanç demektir.
Güvercin : Kutsallığın ve barışın sembolüdür, aynı zamanda yangın yıldırım ve sevgisizliğe karşı da kullanılır.
Aslan : Sağlıklı bir yaşam, bol para, başarı, güç ve cesaretin sembolüdür.
Arı : Doğurganlık,mutluluk, refah ve aklı temsil eder.
Boğa : Cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır. Sevişmeden önce yatağın altına konulduğu bilinir.
Tüy : İş yaşamında refah ve bol kazanç getirdiğine inanılır.
Doğal Taşlar, Mineraller ve Tılsımlar
Kuvars Kristali : Yüzyıllardır tedavi ve sihir alanlarında kullanılan Kuvars Kristali, bugün tedavi edici nitelikleri en fazla olan taşların başında gelir. Duygusal dengeleyicidir. Beyin fonksiyonlarını stimüle eder. Kahinlerin kristal küreler kullanarak yorumlarda bulunmaları, onun zihinsel konsantrasyona ne kadar etki ettiğinin de bir göstergesidir.
Pembe kuvarsa Aşk Taşı denir. Onu üzerinde taşıyanı öfkeden, suçluluktan, korku ve kıskançlıktan koruduğu ve kısırlığa karşıda faydalı olduğu kabul edilir. Rüya Taşı olarak da bilinen Dumanlı Kuvars, umutsuzluğa, üzüntüye, öfkeye, depresyona ve diğer negatif etkilere karşı taş sahibini koruma altına aldığına inanılır.
Ametist : Ametist, kuvars ailesinden mor ya da mavi-mor renkli bir taştır. Asırlar boyunca türlü uygarlıklarda sevgi beğeniyle kullanılmış,Asya'da, Mısır'da mühür olarak değer kazanmıştır. Eski çağlarda "Sarhoşluğu yok eden taş" diye bilinirdi. O zamanlarda bir kısım kadeh,çanak, kap gibi şeylerin birçoğu ametistten yapılmaktaydı. Ametist, endoktrin ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, kanı temizler ve enerji verir. Bilinç seviyelerini aktive eder, yatıştırıcı etkisi vardır. Eski çağlarda kişileri hırsızlıklara karşı korunduğu söylenir. Meditasyon için en ideal taşlardandır.
Opal : Halk arasında Gökkuşağı Taşı olarak da bilinen opal, karışık bir de geçmişe sahiptir. Kimisi onu talihsizlikler getiren taş olarak nitelerken, kimisi de onu güven duygusunu taze tutmak ve düşmanlara karşı güçlü olmak için taşır. Ayrıca negatif duyguları emdiğine ve duygusal dengeleyici olduğuna da inanılır. Görme duyularını güçlendirip, sezgi arttırıcı etkisi vardır. Üst bene ulaşmak için kullanılabilir. Özellikle mücevheratta kullanılan opal, insanın avuç içi ısıyla renk değiştirme özelliğine de sahip yegane taşlardan biridir.
Sitrin : Sarıdan açık kahveye doğru giden bir renk yelpazesi oluşturan sitrin, birçok hastalığın iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. Böbrek, kolon, ciğerler, hazım organları ve kalp için faydalıdır. Bir adı da Tüccar Taşı olan Sitrini, bazı inanan kişiler kasalarına koyarlar. Bu, onların parasal güçlerini arttırdıklarına inancıdır. Kimi kişilerde onun talihsiz bir taş olduğu kanısındadırlar ve her ne olursa olsun ona el sürmemeye çalışırlar.
Lapis Lazuli : O dünyanın en değerli taşlarından biridir. Çok eski medeniyetlerce de bilinen Lapis Lazuli, bir zamanlar Mısır Kralı Tutankom'un da mezarını süslerdi. Her zaman mavidir, ancak yoğunluğu çıkarıldıkları bölgelere göre farklılıklar gösterir. Gece Taşı ya da gerçek Taşı olarak da adlandırılan Lapis Lazuli, renginden dolayı göklerin sembolü olarak kabul edilir. İsim manası da "Göklerin Taşı" anlamını içermektedir. Küçük çocukları korkularından ve solunum yolu hastalıklarından uzak tuttuğu için Çocuk taşı da denir. İskeleti kuvvetlendirir, tiroid bezlerini harekete geçirir. Tansiyon ve kaygıyı azaltıcı, canlandırıcı etkisi vardır. Zihinsel açıklık ve aydınlanma için kullanılır. Yaratıcı ifade, fiziksel yetenekler ve iletişim yeteneğini kuvvetlendirir.
Yeşim Taşı : Binlerce yıl öncesinde bu yana Çinliler Yeşim Taşı'nı en değerli taşlardan biri yapmışlardır. Efsaneye göre büyük Çin Ejderinin yeryüzüne boşalttığı tohumların donmuş hali Yeşim taşı olmuştur. Günümüzde bile Çinli işadamları ellerinde yeşimden tılsımlar taşırlar, bir işe başlamadan önce onu tutar, okşar ve ondan güç alırlar. Bu taşın hayvan biçiminde yontulmuşları bugün bile çok revaçtadır. Ayrıca yeşim Taşının akıl hastalıklarına, dahili hastalıklara, göz bozukluğuna ve kadınların adet ve doğum sancılarına iyi geldiğine de inanılmaktadır.
Hematit : Enerji ve canlılık verir, stresi azaltıcı etkisi vardır. Çekim gücü fazla olduğundan, kişisel çekim, neşe, cesaret ve istek verir. Özellikle karar verme güçlüklerine birebirdir. Eski çağlarda tılsım olarak kullanılan taşların başında gelir, ancak modern çağda da insanlar bu taşın bel soğukluğuna iyi geldiği inancındadırlar.
Yakut : Güzelliği ve sertliği nedeniyle en değerli taşlardan biri olarak kabul edilir. Ona, Hindistan'da "Değerli Taşların Efendisi" adını yakıştırmışlardır. Onun kraliyet ailesi fertlerini koruduğuna inanılır. Kişiyi limitasyonlarından kurtardığı gibi,kendinden fazla diğerlerini düşünmesine yol açar. Cesaret, ruhsal gelişme, liderlik, mutluluk duygularını arttırır. Cinsel aşırılıklara da iyi geldiği söylenir. İnsanları mutsuzluğa karşı koruduğuna inanılır. Tasa, korkular, zehirlenmeler, zihinsel bozukluklara, erken ölüme ve hatta sel, fırtına gibi doğal afetlere karşı da koruduğu bilinir. Kimi yerlerde ise taş sahibinin etine ya da dişine takıldığında daha fazla güç ve enerji verdiğine inanılır.
Akik : Bedensel ve zihinsel kuvvetlendirici bir taş olan akik,taşıyanı tehlikeden korur, uyumsuzluklarına son verir. Akik taşının bunların yanı sıra uykusuzluğa, korkaklığa, karabasana,nazara ve hatta metabolizmaya faydası olduğu da bilinen güçleri arasındadır. Akik taşına kimileri de Ateş Taşı ya da Gezgin Taşı derler. Gerçeklerin farkına varılmasında yardımcı rol oynar. Eski Romalılar gücüne inandıkları bu taştan yüzük yaptırarak parmaklarına takarlardı. Akik taşının toprağı koruduğu da çok yaygın bir inanıştır.
Aquamarine : Gökzümrüt de denilen Aquamarine, soluk mavi-yeşil renkli bir taş olmasından dolayı, Sakin Taş olarak da bilinir. Her ne kadar Sakin Taş dense de, Cesaret taşı olarak adlandırılır ve onu taşıyana ya da takana özellikle ölüm karşısında cesaret verdiği söylenir. Bu taşı renginden dolayı özellikle denizciler tılsım diye kullanırlar. Renginden dolayı kahinler tarafından geleceği görmek için de kullanıldığından Kahin Taşı olarak da anılır. Akıl almaz renklerde olabilen Aquamarine, mücevheratta da kullanılır. Aquamarinin sinirleri yatıştırıcı özelliğinin yanı sıra düşüncenin berraklaşması ve yaratıcı gücün ortaya çıkmasında da büyük rolü vardır. Böbrek,karaciğer, dalak ve tiroid bezlerini kuvvetlendirir, vücudu temizler.
Obsidyen : Renginden dolayı kimileri ona Kara Kadife de derler. Obsidyen in en tutulan cinsi üzerinde beyaz lekeler olan Kar Taneli obsidyendir. Bu tür aynı zamanda Saflık Taşı olarak da bilinir. Karın ve bağırsakları etkileyerek, iyileştirir, zihin ve duyguyu birleştirir. Kaygıyı azaltır, bilinçaltında blokajları temizler. Akıl ve sevgi ile bağlarımızdan kopmamayı simgeler. Koruyucu tılsım olarak çok kullanılan bir taştır. Kahinler tarafından kehanet taşı olarak da kullanılmışlardır.
Kara Kehribar : Sahibini çeşitli hastalıklardan koruduğuna inanılan kara kehribar, takanı cinlere ve melankolik durumlara karşı korumasıyla da çok popüler bir taştır. Renginden dolayı Kara Kehribar denilen bu taşı, İtalya'da küçük tılsımlar yapmak için kullanırlardı. Nazara karşı en üst koruma yaptığına inanılan kara kehribar, ilk bulunduğu yıllarda kömür zannedilerek yakılmış daha sonraları ise zaman zaman yakılarak dumanının yılanları kovduğuna inanılmıştır. Kökeninin Hz. İsa' dan çok öncelere dayandığı bilinir.
Aytaşı : Ay'ın taşın parıltısını yansıttığı söylentilerinden dolayı bu ismi alan Aytaşı, lenfotik sistemdeki bozuklukları ortadan kaldırır. Duygusal dengeleyici vasıflara sahiptir. Tutumlarda esneklik yaratır. Bu taş hakkında en çok rivayet çıkan yerlerden biri de Hindistan'dır. Hindistan da kutsal bir taş olarak kabul gören aytaşı, sevgilileri daha ihtiraslı yaptığı da söylenir. Aytaşı, kadınlar tarafından kısırlığa iyi geldiği ve üreme organlarının sorunlarını çözmesi ve de kolay doğum yapmaya yaradığı için taşınır. Kişilerdeki egoizmi giderdiği ve fazla yemek yeme dürtülerini ortadan kaldırdığı da bilinir. Aytaşı üzerine yapılan rivayetlerin en çarpıcısı da, onu tılsım olarak taşıyan kişiyi şöhretli ve görünmez yaptığıdır.
Yılan Taşı : Genelde tılsım yapımı için kullanılan yılan taşı, kadim Mısır Uygarlığı'ndan beri kullanılmaktadır. Taşın bu ismi alması, dış görünümünün bir yılanın derisine benzemesindendir. Bu sebepten dolayı da her türlü böcek sokmaları, akrep ve yılan sokmaları gibi durumlar için karşılayıcı olarak kullanılır. Ayrıca kişilerde romatizmal rahatsızlıklara da iyi geldiği söylenir. Bu taşla romatizma tedavisi yapmak için, ağrılı yerlere bu taşı sarmak gerekir. Öte yandan cerahatlerdeki biriken irini akıtmak için de kullanılabilen bir taştır.
Kaplan Gözü : Bir kuvars cinsi olan Kaplan Gözü, kimi kesimlerde "Bağımsızlık Taşı" diye de anılır. Buna sebep, taşın, kendisini üzerinde bulunduran kişileri başka kişilere karşı daha az bağımlı yaptığına inanılmasıdır. Bu özelliği ikili ilişkileri zedelediği gibi, iş hayatında da ortaklıkları sona erdirebilir. Bu yüzden de çelişkili bir taş diye adlandırılır. Sindirim sistemi bozuklukları bu taş sayesinde giderilebilir. Dalak, pankreas ve kolon için faydalıdır. Duygusal denge unsuru ve inatçılığı azaltan bir taş olarak bilinir. Maskulen enerji verdiği gibi, kişilerin olayları net algılamasında rol oynar. Kaplan Gözünün bir unsuru da nazardan koruduğuna inanılmasıdır. Bu daha çok eski zamanlarda bu niyetle kullanılırdı.
Topaz (Sarı Yakut) : Eski zamanların en kudretli taşlarından biri olan Topazın, göz hastalıklarını ve veba gibi salgın hastalıkları ortadan kaldırdığı söylenir. Bir adı da "Aşk Taşı" olan Topazın bir çok rengi mevcuttur. Sağlıksız insanları sağlığına kavuşturduğu, onları korkaklıktan ve ahlaksızlılardan koruduğu bilinir. Çok güzel ve nadir bulunan taşlardan olan topaz, özellikle mücevher yapımında kullanılır.
Lal : Dairesel veya oval biçimli bir taştır. Lal'in erkek türü koyu kırmızı, dişi türü ise açık kırmızıdır. Üzerinde taşıyanı, bedensel zayıflığa ve acımasızlıklara karşı koruduğu bilinir. "Hayal Kuran" ve " Merhamet Taşı" olarak da bilinir. Cinsel enerjiyi ve duyarlılığı artırdığı, cinsel dengesizlik eksikliğine karşı koruma taşı olarak bilindiğinden bazı yerlerde de "Tutkuların Taşı" olarak bilinir. Kalp şeklinde yapılmış tılsım Lal'ler, eşleri ve sevgilileri cezbetmeye yaradıkları gibi, yatak ve tastık altına konulduğunda kötü rüyaları ve gecenin kötü ruhlarını kovar. Bedeni kuvvetlendirir, temizler, canlandırır.
Turkuaz : Bilinen taşların ve de tılsım olarak kullanılan taşların en popüleridir, çok sayıda da koruyucu özellikleri bulunur. Tüm vücudu kuvvetlendirir, hücreleri yeniler, kan dolaşımı, ciğerler ve respiratör sistemini canlandırır. Sakinlik verir ve yaratıcı ifadeye güç kazandırır. Duygusal denge, iletişim, sadakat ve dostluğu sembolize eder. Turkuvaz eski çağlarda hayvanları kötü etkilerden korumak için at tılsımı olarak da kullanılırdı. Aztek uygarlığında ise bu taşa "Tanrıların Taşı " adı verilmişti.
Oniks : Kaygı azaltıcı, Kadın/erkek kutuplaşmasını dengeler ve ilikleri kuvvetlendirir. Kontrol ve denge unsuru bir taş olan Oniks, bağımlılıklardan da kurtulmaya yardım eder. Değerli bir taştır ve kişinin konsantrasyonunu sağladığı gibi nazara karşı da kullanılır. Kimi yerlerde zaman zaman "Ayrılık Taşı" diye de nitelendirilir. Çok çeşitli renkleri olan oniks, kişinin hangi konuda enerji desteğine ihtiyacı varsa onu sağlayan bir taş olarak da bilinir. Gelecek kaygılarını yok ettiği gibi kişilerde farkındalığı da sağlar.
Elmas : En sert ve değerli taş olan elmas, yüzyıllardır kadınları erkeklere karşı sihirli bir koruma altına almışlardır. Sertliğinin verdiği esinlenmeyle de doğal olarak yenilmezlikle özdeşleştirilir. "Size bir elmas hediye edilmişse eğer, bu satın alacağınız elmastan daha çok koruyucu özelliklere sahip olacaktır " diye de bir rivayet bulunmaktadır. Altın bir muhafaza içine yerleştirilerek, vücudun sol tarafında taşınan elmasın daha etkili olduğu da bilinir. Erkek ve kadın ilişkilerinde sevgiyi arttırıcı bir güç olarak bilinen elmas, takanı büyü, zehirlenme, hastalıklar, karabasanlar, öfkelenme ve dirayetli olma konusunda da korur. Elmasın büyük olanı makbul değildir ve uğursuzluk getirdiği inancı çok yaygındır. Bu gün ismi lanetliye çıkmış bir çok elmas vardır.
Zümrüt : Dünyanın en kıymetli taşlarından biri olan zümrütler, mitlerin ve efsanelerin taşıdır. Geçmişte Şeytanın Cennet'den kovulurken alnından düşen taşın ve Kutsal Kadeh'de ki taşın da zümrüt olduğu söylenir. Renginin yeşil olması nedeniyle bu taşın yağmur yağdırdığına inanılırdı. Bağışıklık sistemi,sinir sistemi, kalp, ciğer ve böbreği kuvvetlendirdiği bilinir. Beden-ruh-zihin için tonik vazifesi görür ve kuvvetli bir duygusal dengeleyicidir. Bolluk, sevgi, iyilik, sakinlik, denge ve sabır unsurlarını da içerir. Zümrüte kimi yerlerde "Koşulsuz Aşk Taşı" da denmektedir. Sevgililerin birbirlerine verebilecekleri en iyi armağan olarak görülür. Kimi İslam ülkelerinde zümrüdün var olan koruyucu tılsım gücünü bazı ayetler okunarak daha da güçlendirildiğine de rastlanmıştır.
Safir : Dünyanın en pahalı ve değerli taşları arasında bulunan safirler, krallar tarafından kötülükleri uzaklaştırmak için kullanılırdı. Renginden dolayı ona Göklerin Temsilcisi denir. Sahibini masumiyete karşı koruduğu söylenir. Ayrıca sevgilileri koruyan özel güçler de içerirler. Dünya yüzünde en değerli ve ünlü safirler, Hindistan'dan çıkmışlardır. Çok değerli ve koruyucu gücü yüksek olması onu aranılır bir hale getirmiştir. Bugün bilinen en büyük safir,563 kıratlık Hindistan Yıldızıdır ve New York Doğal Tarih Müzesinde teşhir edilmektedir. Kalp ve böbrekleri kuvvetlendirir ve tüm salgı bezlerini harekete geçirici özelliği vardır. Psişik yetenekleri arttırır ve sezgi gücünü güçlendirir. Bu bakımdan dolayı yaratıcı ifadenin gelişmesinde büyük rol oynar. Karışıklığın ortadan kalkmasına neden olup kozmik farkındalığı da arttırdığı söylenir.
Bitkisel Tılsımlar
Günümüz dünyasında sağlıklı beslenmenin tek yolu olan bitkiler, eski çağlardan bu yana koruyucu olarak da kullanılmışlardır. Bunların kimi doğal hallerinde muhafaza edilerek kullanılmışlar, kimileri kurutulup öyle kullanılmışlar, kimileri ise değerli bir madene kopya edilerek koruyucu güçlerinden fayda sağlanmışlardır. Doğal hallerinde bitkileri saklamak, soldukları ve bozulabildikleri için sık sık değiştirilmelerini gerektirse de halk arasında pek sık kullanılan bir yöntemdir.
Sarmısak : Çok eskilere dayanan koruyucu etkisi sarmısağı bitkiler içinde en etkili bir bitki tılsımı haline getirmiştir. Bilimsel olarak faydalarının arasına her gün bir yenisi eklenen sarmısak, eskiden vampirlere karşı korunma olarak kullanılırdı. İnsanlar evlerine sarmısaklar asarak bu kan emicilerden korunacaklarına , sarımsağın kokusunun vampirleri eve sokmayacağına inanırlardı. Hatta durum çok vahimse, sarmısağı boyunlarına bağlayıp öyle yatarlardı. Öte yandan sarmısak huysuz bebeklerin, gece rahat uyumaları için yatağın altına konurdu ve bebeklerin sakinleşmesi sağlanırdı. Ortaçağlarda sarmısak, savaşlarda yaralanmalara karşı da kullanılmış ve savaşanları koruduğuna inanılmıştı. Denizciler kötü hava şartlarına ve deniz kazalarına karşı da sarmısak kullanırlardı.
Defne : Defne ağacı, bulunduğu yere bereket getiren bir ağaç olarak bilinir. Onun bulunduğu yere hastalık ve kötü cinler giremez inancı pek yaygındır. Eski Yunan ve Roma' da taçlar defne dalları ve yapraklarıyla süslenir, mitoloji de ise defnenin yıldırımsavar bir gücü olduğuna inanılırdı. Hatta bu inanış o kadar geçerlilik kazandı ki, günümüzde bile ev girişlerinin iki yanına dikilen defne ağaçları hem evi kötü ruhlardan hem de yıldırımlara karşı koruyarak adeta bir paratoner vazifesi görmesi sağlandı.
Fesleğen : Hintlilerin kutsal bitkisi fesleğen, Tanrı Vişnu ve Krişna' ya adanmış bir bitkidir. Doğum sırasında kadına yardımcı olduğuna inanılırdı. Sahibini sancılardan ve ağrılı hastalıklardan koruduğu da inanışlar arasındadır. Akdeniz' ülkelerinin bazılarında ise fesleğen, evdeki bakire kızın koruyucusuydu. Şayet evdeki bakire kız evlenme çağına gelmişse, fesleğen saksısıyla birlikte camın önüne konur ve evdeki kızın artık evlenmeye hazır olduğu bu, koruyucu bitkisi olan fesleğenle ilan edilirdi.
Kına : Kına bugün bile kullanılan hem uğur, hem de koruyucu nitelikleri olduğuna inanılan bir bitkidir. Düğünden bir gece evvel, kına geceleri düzenlenmesi, Türkiye'de olduğu kadar bir çok değişik Ortadoğu ve Asya ülkelerinde de yapılmaktadır. Kimi yerlerde bu kına gecelerine yalnızca kadınlar katılır ve gelinin ellerine sürülen kına bir bezle bağlanarak ertesi gün açılır. Bu uzun bir müddet elden çıkmaz. Bunda amaç, düğüne gelebilecek nazarın ve şeytani güçlerin saldırılarını etkisiz hale getirmektir. Bu gelenek Anadolu' muzda yıllardır özelliklerinden hiç bir şey kaybetmeden uygulanmaktadır.
Meşe Palamutu : Meşe ağacı yüzyıllardır kutsal bir ağaç olarak bilinir. Bunun meyvesi olan meşe palamutu da bu sebepten dolayı özel güçlere sahip olarak bilinir. Meşe palamudundan yapılan koruyucu tılsımların, kolera gibi hastalıklara iyi geldiği bilinmekte, inanılmaktaydı. Meşe ağacının uzun olan ömrünün, insanlara yansıyacağı düşüncesiyle uzun yaşamı da temsil ettiği bilinir. Üzerinde bir meşe palamutu taşıyanın hiç yaşlanmayacağına inanılırdı.
Sarı Kantaron : Bir adı da Aziz John Kökü olarak bilinen Sarı Kantaron, kötü ruhları, kötü güçleri kovmak için kullanılan en etkili bitki olarak bilinir. Eski Roma' da bu bitkiye "Şeytan Kaçıran" denirdi. Sarı kantaronu, dalınla birlikte evin bir köşesine asmak, o evin ve sakinlerinin tılsımlı ve güçlü bir korumaya sahip olacaklarını ve evden içeri hiçbir kötü ruhun girmeyeceği anlamına gelirdi. Bundan başka sarı kantaronun evi yıldırımlardan ve ölümden de koruduğuna inanılırdı. Bu bitkiyi evlerde en çok asılı olarak Aziz John' un 24 Haziran' da ki yortusu sırasında görebilirsiniz. Bitkinin bir cinsinin yaprakları ışığa doğru tutulduğunda, üzerinde kırmızı lekeler görülür. Bu da Aziz John' un kafası kesildiği sırada kanının bitkinin yaprakları üzerine düşerek bıraktığı lekeler olarak yorumlanır. Sarı kantarona Aziz John Kökü denmesinin sebebi de bu rivayete dayanmaktadır.
Yoncalar : En çok revaçta olan uğur simgesi olarak bilinen yoncaların, en makbulü dört yapraklı yoncadır. Üç yapraklı yoncanın da uğurlu sayıldığı yerler vardır, örneğin İrlanda gibi. Ama dört yapraklısı daha nadir bulunduğu için, üç yapraklıya nazaran güçlerinin daha fazla olduğu düşüncesi yaygındır. Dört yapraklı yoncanın inanılan tılsımlı güçleri arasında kötü büyüden korunma, inanç sağlamlığı, denge, birlik ve bütünlük sembolü olma özelliklerini sayabiliriz. Yoncaların dörtten fazla yapraklılarına da rastlamak mümkün. Yaprak adetlerine göre her birinin ayrı ayrı anlamları bulunur. Mesela, beş yapraklı yonca zenginliği işaret ederken, altı yapraklısı aşkı, yedi yapraklı olanı ise kötülüklere karşı korunmayı belirtir.
Üvez Ağacı : Keltler in Minerva' sı , Gaul ülkesinin sanatçılara ve zanaatkarlara ilham veren Tanrıçası Brigit' in kutsal ağacı olarak mitoloji de bile kendisine yer bulan üvez ağacının, kötü büyüleri bozduğuna inanılırdı. Öyle ki ; bir vampirin göğsüne çakılacak kazığın, amacına ulaşabilmesi için, üvez ağacından yapılmış olması gerekir derler. Bir bahçe içine ekilen üvez ağacı, bulunduğu bahçeyi, evi ve içindekileri şanssızlıklardan korur, iyi talihin gelmesini sağlarmış. Gemilerde fırtınaya, evlerde yıldırım düşmesine karşı kullanılan üvez ağacı, muska olarak da iki dal parçası kırmızı bir kurdelaya bağlanarak taşınırdı.
Kehribar : Görenin taş ya da kaya cinsi sandığı kehribar, aslında çam ağacının fosilleşmiş reçinesidir. Bugün kullanılan kehribarın, yüzyıllar öncesine dayanan bir geçmişi ve takana sirayet eden özel güçleri vardır. Kehribar tılsımları, takana hem hem kötü talihi yenmesi açısından, hem de iyi şansı çekmesi açısından çok yararlıdır. Kehribar boncuklarından yapılmış bir kolyenin, kişiyi zehirlenmelere karşı koruduğu bilinen yönlerinden biridir. Kehribarın erkek penisi şeklinde yontulup, tılsım olarak kullanılmasının da nazara ve kötü ruhlara karşı çok etkili olduğu inancı, 1900' lerin başında çok yaygındı. Çeşitli hayvan motiflerinde işlenen kehribarların da erkeklerin cinsel iktidarlarını kazanmasına , kadınların da doğurganlıklarını arttırmasına yardımcı olduğu bilinirdi. Kehribar, doğal hali bozulmadan boyuna asıldığı zaman guatr hastalığına da iyi gelmektedir. Kişinin bu tedavi sırasında üç ay kehribarı boynundan hiç çıkarmaması gerekmektedir.
Kekik : Kekik bitkisi, yemeklere lezzet katan tadının yanı sıra da önemli bir koruyucu olarak bilinir. Bir kekik dalını yanında taşıyan kişi, korkularından, hastalıklarından ve karabasanlardan kurtulur. Saçına bir kekik dalı takan kadının aşkta şanslı olacağına inanılır. Kekik, insanların enerji eksikliklerini tamamladığı gibi, psişik güçlerini de güçlendirir.
Abanoz Ağacı : O filmlerde gördüğümüz, yazılarda okuduğumuz sihirbaz değneklerinin işlevlerini iyi yapabilmesi için mutlak abanoz ağacından yapılması inancı bugün bile gündemdeki yerini korumaktadır. Koruyucu bir etkisi olduğu bilinen abanoz ağacının tahtasından yapılan tılsımlar, bugün en revaçta olan tılsımlardır. Nazarlık ve muska olarak yapılan bu tılsımların kişileri kötü ruhlardan ve kem gözlerden koruduğuna inanılır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder