15 Kasım 2010 Pazartesi

Yunan Mitleri ve Astroloji

Mitler ve Yıldızlar
Yunanlılar mitten şöyle bahsederlerdi: "Hiçbir zaman varolmamış olanın fakat daha önce varolan ve varolacak olanın anlatısı." "Mitos" Yunanca'da "anlatı", "söz" anlamına gelir; Hesiodos onu gerçeği dile getiren söz olarak tanımlar; o halde mitos başlangıcın paradoksal uzay zamanında yer alan yaratılışının anlatışıdır. Mit, sembollerle giydirilmiş bir bütün olarak aklımıza ve kalbimize hitap eden ^şiirsel bir dille konuşur. Sembollerle süslüdür çünkü onlar kalpten ve hayalden geçen somutun ve soyutun, görülür ve görülemezin, düşüncenin ve davranışın arasındaki köprülerdir ve zıtlıkları birleştirmenin araçtandır. Mit davranışlarımızın esin kaynağına dönüştüğü, yaratıcı düşüncemiz tarafından algılandığı ve yaşandığı zaman gerçek olur. Yıldızlar gökyüzünün düzenini, düzenli ritminden kesimleyerek kâinatın kalp atışlarını gösterirler ve bu kâinatta, tüm varlıkların katıldığı çok büyük bir Hayatın kapılarını oluştururlar. Analojilerin gerçek bilimi olan astroloji bizi büyük sonsuzlukta (makro kozmos) yaşayandan, insana (mikro kozmos) kadar, yaşayanın görüntüsüne bağdaştıran derin bir ilişkiyi ortaya çıkartır. Hermetik ilkeye göre: "yukarıda olan aşağısı için de geçerlidir ve tersine". İnsanın temel psikolojik hareketlerinin göstergelerine dönüşen, gezegenlere bağlı, kesin bir simge bilim doğurur. Gözle görülebilen gezegenlerin sonuncusu olan Satürn'e kadar sistemimizin yıldızı Güneş'ten itibaren, yıldızların konumları ve böylece karakteristikleri ve ritimleri Dünya'nın düzenini yöneten yedi ilkenin simgesel görünüşlerini oluşturur. Pitagorcuların bahsettikleri "kürelerin uyumunu" tanrı Apollo'nun yedi telli sitarı sembolize eder. Antik Yunan mitleri ile bağdaştırarak sunacağımız yedi güçlü gezegen hakkındaki bu yazı serimize, en uzak gezegenden yani sembolik olarak en arkaik olan Kronos-Satürn'den başlayacağız. Zamanın ve kaderin efendisi Satürn'ün aracılığıyla Dünya'nın ve yaratılışın köklerine, insanın sık, sık bakışını gökyüzüne çevirerek cevabını aradığı ilk soruya varırız: "Eğer gerçekten hareketlerimle evrensel kanuna bağlıysam, hangi ölçü içinde kaderimin kölesi ya da efendisi olmalıyım?" Kader Tanrısı Kronos'un bize verdiği cevabı dinleyelim... Yunan dininde, tanrısal olan ile insan arasındaki ilişkiyi anlamak için W. Otto'nun düşüncesine bakalım: "Bir Yunanlı için Tanrı'nın tecrübesi, kişi yol üzerindeyken ve dünyanın canlı bir parçası olduğunda yapılır. Tüm canlılığı ve ani oluşu ile Tanrı, onu başarmasını sağlasın veya ona köstek olsun onu aydınlatsın veya bulandırsın, kendi yaptığı ve üstüne aldığı her işte insana görünür." İnsan, kusurlarından dolayı, yaptığı hareketlerin sonuçlarından kaçınmayı umut etme gücünden yoksundur. Bununla birlikte bizi korkutan bir sertlikle bu sonuçlar bize kendilerini hissettirirler. İyi ya da kötü davranışında insan, kendisiyle övünmeli mi yoksa kendisini suçlamalı mı? Hiçbir durumda insan, kendisinin bu sonuca varabileceğini düşünemez. Suçlu, tamamen kişisel iradesinin hatasıyla yüklü bu alçak gönüllülüğe sahip değildir; başına gelenin tek sebebinin kendisi olmadığını zanneder. Bunun için bir felaketin ortasında bile kendinden emin ve gururlu bir şekilde kalabilir. Sözün kısası, başa gelmiş olan yıkmak için olsa bile, dünyada varolan her şey gibi üstün kararlara aittir. Bu görüşün temeli dünyanın tanrısallığına olan sağlam inanışta yatar. Bu, insanın dünyayı ve bireysel varoluşunu mit aynasında görebildiği zamandır. durmaksızın sürüp giden bu bitmeyen doğurmayı tamamlar. Uranos yeni kutsal kuşakların durmadan doğmasını meydana getirecek ne zaman bırakır ne de Gaia'nın üzerinde bir yer. Eğer sınırlanmış varlığı ile gücenmiş Gaia olayların görünümünü değiştirecek kalleş bir kurnazlık düşünmeseydi, dünya donmuş bir şekilde kalacaktı.
Uranos'un Hadım Edilmesi
Gaia, metal, beyaz bir kesme aleti yaratır. Ondan bir av bıçağı yapar: çocuklarını, babalarını cezalandırmak için yüreklendirir. Yüreği cesaret ve kurnazlık dolu en genç titan Kronos hariç hepsi kararsız kalır ve titrerler. Gaia, onu saklar, pusuda bekletir; gece Uranos, Gaia'nın üzerine yattığı zaman Kronos bir bıçak darbesiyle onun cinsel organını keser ve atar. Bu şiddet dolu hareketin kesin kozmik sonuçları olacaktır. Gökyüzü hiçbir zaman Yer'den uzaklaştırılamaz, kozmik yapının çatısı gibi dünyanın üzerinde sabitleştirilir. Uranos artık Gaia ile ilkesel varlıklar üretmek için birleşmeyecektir. Uzaklık kendi kendine açılır ve yarık şekillerini alır, zamanda ve uzamda yerlerini bulacak varlıkların çeşitliliğine izin verilir. Yaratılış üzerindeki engel kalkar ve dünya ürer, düzenlenir. Bununla beraber bu kurtarıcı hareket aynı zamanda korkunç bir cinayettir ve Gök-Baba'ya karşı bir isyandır, kozmik düzenin, iktidar hiyerarşileri ve Tanrılarda yetki ayrımlarıyla, suçlu bir şiddetle, bedelinin ödenmesi gereken kalleş bir kurnazlıkla kurulmasının mümkün olamayacağı düşünülebilir. Kronos bir bıçak darbesiyle kopardığı Uranos'un cinsel organını sol elinde tutar. Ardından hemen arkasına bakmadan kötü kaderinden kaçmak için elindeki kanlı kalıntıları atarak oradan kurtulur. Acı kaybolmuştur. Gerçekten, çok eski varoluş anlayışında iç insanın kendi miti yoktur. Bu demektir ki o tamamen yaratılış mitinde kaynaşmış ve varolmuştur ve özel belirli bir şekli vardır. "Kararlarınızı alırken sahip olduğunuz motivasyonlar, burada tanrıların tanıdığı motivasyonlardır. İnsanda önemli olarak tamamlanan her şeyin belli başlı temeli ve yoğunluğu insan kalbinde değil Tanrılardadır. Demek ki, kendinin büyük bir varlığa ve onun yaşayan simgelerine ait olduğunu bilir. Onları tanıdığı zaman insan kendi kendisini öznelliğin içine saklamak ve sürüklemekten ve aynı zamanda az emin ve inatçı olmakta uzak, nesnelliği, dünyadan yaratılmış olana ve buradan kutsallığa kadar gerçeği yakalar." Bu yüzden, Yunanlı için bir şeyi tanımak ve anlamak onun için bu duyguya sahip olmaktan daha önemlidir. "Aşk, asalet ve adalet ile gayret eden, sevilmeye değer, asil ve doğru olanı bilir."
Kosmogonik Mit
Her şey varolmadan önce Beance (Kaos) vardı... Her şey varolmadan önce Beance (Kaos) vardı. Hemen ardından karlı Olimpus'un doruklarıyla ve Tartares'in soluk sisiyle ilgilenen ölümsüzlerin hiçbir zaman oturmadığı geniş yamaçlarla Yer (Gaia) ve aynı zamanda ölümsüz tanrıların en güzeli Aşk (Eros) oluştu" diye yazmıştır Hesiodos. Tüm kozmogonik organizasyon sürecini başlatan ve önce de orada bulunan gücün üçlü tiradını Kaos, Yer ve Aşk oluşturur. Her şeyden önce doğan Beance'nin zirvesi olmadığı gibi tabanı da yoktur: durağanlıktan, şekilden, yoğunluktan ve doluluktan yoksundur. Beance "Çukur" olduğuna göre derin bir uçurumdan çok, soyut bir yer (boşluk), yön durumu tayin etmeden, durmadan dönen sersemlik veren bir kasırgadır. Bununla beraber "delik" olduğuna göre, ona bağlı olanı çözer ve aynı zamanda tersini de yapar. Gaia yürümek için sağlam bir zemin ve dayanmak için emin bir temeldir. Belirli olur olmaz, Gaia tanrılar için temel işlevi içinde, yukarı ve Kutsal kan damlaları Gaia'nın (kara toprak) üzerine düşer. Gaia onları göğsünde toplar. Uzağa fırlatılmış cinsel organ, onu çok ilerilere götürecek olan Pontos'un dalgalarına düşer. Erkekliğini yitirmiş Uranos aşağı iki kutup arasında çekilmiş, loş yeraltı zemininin ve açık karlı zirvelerinin arasında gerilmiş biçimde kendini tanıtır. Aynı şekilde kaos görünür görünmez zıt varlıkların iki çiftine hayat verir: önce Erebos ve siyah Gece (Nux)'a, sonra çocuklarına Ether (Aither) ve Gündüzün Işığına (Hemere). Eros cinslerin bölünmesi ve karşıtların zıtlaşmasından önceki doğurucu gücü temsil eder. Eros, orfikler gibi ilkeseldir. Bu anlamda yaratılışın aynı sürecinde yaratılmış olanda tekrar yenilenmenin gücünü tanıtır. Bu güç, Gaia ve Kaos'da, doğar doğmaz kendi zıtlıklarını ve yansımalarını bir araya getiren kendilerinden başka ardı ardına bir şey yaratma fikrini doğurdu. Böylece, gitgide kendi kendini izleyen yaratılışa evlilikten, döl vermeden, ardı ardına gelen kuşakların rekabetinden, birleşmelerinden ve zaferlerinden oluşmuş dramatik bir ders verecek olan, yüzleşmiş ortakların bulunduğu bir dünya kurulur. Gaia, önce yıldızlı gökyüzüne (Yıldızlı Uranos) hayat verdi; onu kendisini her yandan kaplasın ve örtsün diye "kendi kendine eşit" yarattı. Gaia'nın ikiye bölünmesi, karanlığın ve ışıklı olanın arasında çekip uzatılmış kendi gibi gözüken Yeri ve Kaos'u ortaya koyar; işte bu, gecenin karanlık ama yıldızlı gökyüzüdür. Böylece kozmogoninin birinci evresi sona erer. Buraya kadar yaratılmış olana ulaşan Güçler, doğanın kuvvetleri veya ana unsurları gibi kendilerini tanıtırlar. Şimdi dünyanın tiyatrosu değişik tipte oyuncuların sah-neye girmesi için hazır hale gelmiştir.
Gaia ve Uranüs'ün Bitmeyen Yaratmaları
Uranos ve Gaia'nın kucaklaşmaları üç Çocuk serisini meydana getirdi: on iki erkek ve on iki kız Titan, üç Kiklop, üç Yüz kollu. Titanların kardeşleri altı erkek ve altı kız çocuğundan oluşur. Gökyüzünün egemenliği "Çin yapılan kavgada Zeus'un rakibi olan Kronos en gençleri ve en sonuncularıdır. Arkaik bir anlatımla, Pelasge, yaratılış mitinden, Titanlar ve gezegenlerin güçleri arasındaki bağlantıyı kurmuştur: "Tanrıça yedi gezegensel güç yarattı ve her birinin yönetimini bir Titan'a ve bir Titanid'e verdi. Theia ve Hyperion Güneş'te, Phoebe ve Atlas Ay'da, Dione ve Krios Jüpiter gezegeninde, Tethys ve Okeanos Venüs'te, Rhea ve Kronos Satürn'de hüküm sürdüler. Uranos ve Gaia'nın üç kuşak çocuklarıyla kozmogonik sürecin son bölümünü oynayacak oyuncular yerlerini almışlardır, ilkel gücünün basitliği içerisinde Uranos cinsel etkinlikten başka bir şey tanımaz. Bitmeyen bir gecede, Gaia'nın üzerine yatarak onu her yanından sarar, çevreler ve hiç durmandan ona kalbini açar, duygularını söyler. Bu sabit aşk taşkınlığı Uranos'ta "saklı" olanı meydana getirir; üzerine yatıp uzandığı Gaia'yı saklar; çocuklarını gebe bıraktığı yerde, inleyen Gaia'nın çocuklarının yüküyle derinliklerde tıkanmış kamında saklar. Doğurucu Uranos gündüzün gece ile ardı ardına dönüp gelmesi gibi çocuklarının ışığa ulaşmalarını engelleyerek üremelerin meydana gelişini engeller. Aşkından çılgın, Gaia ile bütünleşmiş, çocukları büyüdüğünden kendilerinin arasına girmelerinden korkarak, onlara karşı nefret dolu olarak hayat verdiği yavrularını doğum öncesi karanlıklara, Gaia'nın kucağına atar. Taşkın cinsel gücünün fazlalığı yaratılışı kımıldamaz hale getirir. Uranos, Gaia ile birleşmiş kalarak artık üreyemez ama Toprağı ve Dalgayı eken üreme organı çocuklarına okuduğu laneti gerçekleştirecek ve gelecek, bu kötü cinayetin intikamını alacaktır. Toprağın üzerindeki kan damlaları üç kutsal güç grubunun doğmasına sebep olur: ebeveynlerinin cinayetlerinin cezasını ve intikamını gerçekleştirme görevini üzerine alanlar (Erinys'ler), savaş girişimlerini, kavgaları, güç gösterilerini koruyanlar (Devler, Su Perileri ve Meliai). Uranos'un cinsel organı uzun süre Pontos'un dalgalarında dolaşarak denizin köpüğüne karışır. Üreme organından fışkıran sperm köpüğü denizin köpüğü ile sarılır. Bu köpüklerden (Afros) tanrıların ve insanların Afrodit diye adlandırdıkları bir kız doğar. Kıbrıs'a ayak basar basmaz Aşk ve Tutku (Eros, Himeros) onun için tören yaparlar. Demek ki Uranos'un hadım edilmesi Toprakta ve Denizde, zıtlıkları içinde birbirinden ayrılamayan sonuçların iki düzenini oluşturur, bir tarafta şiddet, nefret, savaş: öbür tarafta şefkat, uyum, aşk. Demek ki yeryüzü zıtların karışımı ve karşıtların bileşimi aracılığıyla kendi kendini düzenlemiştir ama uyum ve karşıtın güçlerinin dengelendiği bu karışımlar dünyasında iyinin ve kötünün arasındaki paylaştırma çizgisi kurulmamıştır. Savaş ve sevgi güçleri eşit şekilde aydınlık ve karanlık görünümlere sahiptir. Onları birbirlerinden ayıran gerilim ilişkisi her birinin arasında kendi doğasına özgü anlaşılmazlığı ile bir kutupsallık şeklinde belli olur.
Kronos'un Devrilmesi
Kronos kız kardeşi Rhea ile evlenir ama Uranos'un bedduaları üzerine, kendi oğullarından birinin kendisini tahttan indireceği söylentisi ortaya çıkar ve Kronos Rhea'nın dünyaya getirdiği bütün çocukları ilk önce Hestia sonra Demeter ve Hera, daha sonra Poseidon ve Hades olmak üzere yer. Rhea çok kızmıştır ve üçüncü oğlu Zeus'u Arkadya dağının üzerinde gecenin ortasında dünyaya getirdiği zaman onu Girit'te bir kovuğa saklayan Toprak Ana'ya verir. Rhea, Kronos'a yemesi için oğlunun yerine kundak bezlerine sarılmış bir taş verir. Zeus büyür ve bir gün Kronos'un içki dağıtıcısı olarak geri gelir. Rhea bütün iyi kalbiyle yardım eder ve Rhea Metis'in (Kurnaz Akıl) verip, ballı meşrubata karıştırmasını söylediği kusturucu içkiyi oğluna verir. Kronos bundan bolca içtikten sonra ilk önce büyük taşı sonra Zeus'un büyük ağabeylerini ve ablalarını kusar. Hepsi sağ salim çıkarlar ve Zeus'a şükranlarını sunmak için ondan Titanlara karşı bir savaşta önderleri olmasını isterler. Savaş on sene sürer. Kiklopları ve yüz kollu canavarı esir olarak alırlar. Kronidler zaferi kazanırlar. Yenilmiş Kronos ve Titanlar Tartares'e sürgün edilir ve Zeus Kainatın Efendisi olur. Kronos'un kusmuş olduğu büyük taş Dünya'nın merkezini belirlemek için Delfi'ye yerleştirilir ve bir kült eşyası haline gelir. Taş, kutsanmış yağ olur ve dokunmamış yün adakları alır.
Kronos - Satürn: Kader Tanrısı
Zaman, hayat kaynağı. Kozmogonik efsane Kronos'u bize ilk Kral gibi ama aynı zamanda Gök-Baba ve Toprak Ananın ilkesel birliğinin ayrılışının başlamasına sebep olan kişiymiş gibi de tanıtır. Onun sayesinde zaman ilkesel Uzay'ı takip ederek, harekete geçer. Madem ki zaman vardır, öyleyse devirler de vardır; onun barışmalarıyla ve rekabetleriyle bir ikilik ortaya çıkar. Onun işlevi ilkesel kaynaklardan farklılaşmıştır ve namuslu bir insan olmak için geçmek zorunda olunan kanıtları onaylamak olmuştur. Babasını tahttan indiren Afrodit'in ve hatta Erinys'lerin çıkışını sağlayan Tanrı, oluşun ve ikiliğin sahibi olacaktır. Kendi sırası geldiğinde ve apaçık kadere karşı gelme isteğine rağmen, kendi alınyazısının yani oğlunun ortaya çıktığını görecektir. O nasıl kendi babasını tahttan indirdiyse oğlu da onu kurnazlıkla (Metis) tahttan indirir. Zamanın sembolü gibi, onun otoritesinden kaçabilen çocuğu hariç o da çocuklarını yer. Böylece, Zeus'un gücünün uyandığı insan zamanın aşınmasını yenecek ve bilerek bir ölümsüz olacaktır.
Kader ve Akıl
"Nous ve Moira, Akıl ve Kader, Adaletin sahibini tartışırlar ve Yaratıcı karar verir: onların arasındaki gerilimden adalet ortaya çıkar. Bu sözler Leyden müzesinde saklanan bir Papirüs üzerindeki el yazmasından alınmıştır. Moira "Ölüm Kararı"nı sembolize etmektedir. O kaderin ve ölümün perisidir, isminin ifadesi "paylaşma" veya "pay"dır. Bazen üç kız kardeş olarak tanıtılmıştır. Epiminede'lerde Kronos ve VVeuonym; Moiralar, Aphrodit ve Erinys'lerin ailesidirler. Biz Zeus'un hükümdarlığından önceki, köhne tanrısallığın huzurundayız. Onlar adaletin koruyucularıdır. Başlangıç ve son, doğum ve ölüm Moira'larm en büyük iki anıdır. Düğünler bir üçüncüsünü oluşturur. Böylece bu üçü kavrayış anlarını, doğumu ve ölümü belirtirler. "Onlar insanlara doğduklarında iyileri ve kötüleri verirler". Onlar yeni doğan kişinin kaderini "doldururlar". Demek ki onlar üç Parka'nın yakınlarıdırlar; iplikçiler; Kloto diye adlandırılan, insani kaderlerin doldurulduğu çarkı tutan yeni yetme; Lakhesis, iği çeviren genç kadın ve; yaşlı Atropos, altın makaslarla varolmanın ipini kesendir. Siyah yün kısa ve kötü bir kaderi, beyaz ip açık ve uzun günleri gösterirdi. Üç Moira bize Yunanistan'daki üç yüzlü ayın sembolünü hatırlatmaktadır. Kronos, -Zamanın Efendisi olduğuna göre hayatın devirlerinin Efendisi olacağı gibi; yeni yetme, genç kadın ve yaşlı kadın da süreleri sona erdiğinde kabul edilmesi gereken belirli sınırlar içinde cereyan edecek devirlerdir. Onların hareketleri bize Kozmik Kuralların katılığını hissettirir. Bu kaçınılmazın baskısı dışarıdan ezici ve saçma bir "Kader" şeklinde bizim hayatımız üzerinde o kadar uzun sürede kendini gösterecek ki hayatın bize dağıttığı acı ve yakınmayı bilinçli bir şekilde kaldırmakta başarılı olamayacağız. Anlamamız gereken kaçınılmaz olanın bizim gücümüze karşı değil, bizim gücümüzün emrinde olduğudur. Bundan kaçamayız. Bunun bizi ittiği yere bilinçli olarak gitmeyi istemek ve hatta bunun için de kendi kendimizi tanımak doyurucu başarının şartlarıdır. Ama "kendimiz", kainatta yerleştirilmiş olduğumuz yerin insanlarının çoğunun bunu hissetmediği çok daha içten bir sekile bağlıdır. Bu yeri tanımayı ve tanımlamayı öğrenen artık kaçınılmazdan kaçmaz. Zira bir anlam ihtiva eden her şey güzelliktir." (P. Metman) işte o zaman kader, kendisiyle karşılaşmaya neşe ile gittiğimizde bir yakınma kaynağı olmak yerine Gerçekleştirmenin Yolu olur. Kaçınılmazın üstündeki bu zafer onu tamamen kabul etmiş olmanın çıkışı, efsanede Zeus'un ölüm üstündeki zaferi olarak görülür. Zeus, Kronos'un zafercisi, bu aşınmanın ve zamanın üstüne zaferdir. O dünyanın ve Moiragete'nin Ulusu Moira'ların sürücüsü, yol göstericisi olur. Ölümsüzlüğe yönelen kişi ölümden sonraki hayata yönelir. Böylesi, kahramanların kaderi; yarı tanrı, Zeus'un oğlu, yiğitlikleri ile ölümlülüklerini yenenler ve ölümsüzlük nektarını içenler, latum" (kader) üzerinde zaferin simgesi, kendi ölümünden sonra yeniden doğmaya yatkın hayatın kaynağıdır.
Gezegensel Güç
Satürn katı ve çarpıcı mantığıyla izlediği yolda gerçeğin çemberini sınırlandırır. Bazen "büyük kötülük getiren" diye adlandırılır çünkü o kendi payı içinde katılır, felaketler, zorluklar, engeller ve sınırlar getirir. Vicdan, zayıflıkları ve başarısızlıkları kendinde toplayan bu özellikleri anlayabilmek, özümseyebilmek ve aşabilmek için gücünü toplamalıdır. O ayrıca, bilinen dünyada sınırlı bütünleşmemiz içinde korunmuş "Egomuzun" vicdan sembolüdür. Satürn'ün dünyasında her şey düşünülmüş, programlanmış ve önceden görülmüştür. Satürn yörüngesinde ortalama 29 yıl 167 gün döner. Yaklaşık 28 güne eşit olan bu yörünge Ayın yörüngesine benzer. Bu arada her biri 17 yıldan oluşan dört periodda, insan kişiliği oluşur ve sert Satürn başladığı noktaya geri dönünce kendi olgunluğunu yüklenmeye hazır olması gereken kişiliğin ikinci doğuşuna yol açar. Bu anlamda O, inisiyatördür ve hayatta üç büyük kaderin işaretçisidir: 28-56-84 yaşlarında. Geçtiği yerde kendimize ait olan çıplak ve katı bir bilinci belli eder. Bu üç devir şöyle adlandırılır: "Geçmiş (28 yaşına kadar mirasımız); şimdiki zaman (56 yaşına kadar araçlarımızın kullanımını yüklenmek); gelecek (56-84 yaş arası; geleceği hazırlamak için hareket geçmek). Zamanın yenilenmesi "Kaos"un geçmesini gerektiriyordu; Roma'da bu olay "Satürnalia"lar tarafından oğlak burcu işareti ile kutlanıyordu. Bu şenlikler boyunca dünyadaki düzen "altüst" oluyordu. Yani herkes toplumdaki yerini değiştiriyor, köleler efendi, efendiler köle oluyordu. Düzenin altüst oluşu tıpkı Tanrının başlangıcını tamamlarken Gök-Baba'yı altüst ettiği gibi zamanın güçlerinin tekrar yenilenmesini sağlar. Bunun ardından Zeus dünya düzenini yeniden kurar. Satürn'ün gücü insanın yalnızlık bilincini uyandırır. İnsan, maddesel cıvayı spiritüel cıvaya dönüştüren sürece başlayabilmek için bencilliğin koyu, bilinmez karanlıklarını yüklenmelidir. Bu karanlıklar, onun kaderine, fedakarlık, çile ve kendi yeteneği ile evrensele kavuşması için gereklidir. Satürnlülerin yükselişi yavaş ve zordur ama bilginin ve yeterliliğin en yüksek tepelerine ulaşabilirler. Bazen de, kendilerini toparlayamadan aniden düşerler. Fakat her durumda, onların geçişleri çağdaşları ve gelecek için ölümsüz ve örnek izler bırakacaktır.



Olimpus Kralı Gök Cisimleri ve Mitler
Astroloji dünyası hem nesnel hem öznel, hem hayali hem gerçek hem de tinsel ve maddeseldir. Henri Corbin'in deyimiyle o, yaratıcı düşlemin ifade edildiği "hayali" bir dünyadır. Henri Corbin'e göre hayalin aracılığı olmadan varlık yasak bölgede kalır. (Bir dünyanın değil dünyaların "arasında" ortada durduğu için) Aktif hayal gücü duyumlanabilir ve algılanabilir dünya arasında yani onların kesiştiği yerde gidip gelmeyi sağlar. Hayal dünyası ne hayali, ne uydurma ama gerçekten somut olan anlayışın yeni durumunun yani "coincidentia oppositonun (zıtlıkların uyumunun)" gerçek olabilmesi için kaçınılmaz bir menteşeyi oluşturur. Hayal dünyası büyük bir geçiş yeri, bir düğüm veya zıtlıkları birbirine bağlayan bir kalptir; paradoksal durumun yaşamasına izin verir, o öyle bir dünyadır ki orada simge gerçektir ve yaşanmıştır. Aktif hayal gücü bilginin aracı ve yetkisi gibi işler; duyu organlarımızdan bile daha gerçektir. Bu hayali biçimin yararı, onları deşifre edilecek sembollere yeniden yerleştirmek için verilen duyguların değişimini tamamı tamamına meydana getirmesinde ya da getirememesindedir.
"Mundus Imaginalis (Hayali dünya)" bir şekle, boyuta, uzama ve akılcı düşüncelere sahip olduğu için maddesel varlıkla simgelenen bir dünyadır. O aynı zamanda hem maddesel olmayan maddeden yapılmıştır hem de hafif bedende bedensiz olarak vücuda getirilmiştir. Bunları birbirinden ayıran ve birleştiren bir sınır vardır. Mitler geleneksel toplumlarda yaşayan bir "corpusu (gövdeyi)" oluşturan ve tüm geleneksel bilimlerin birliğini kendi iç mantığı ve kriterleri olan simgesel bir dille yaşanır. Mitlerin gerçeğe yaklaşma şekli bizim analitik, deneysel yani bilimsel yaklaşımımızdan geçmez. Onlar görünenin üstünde gerçeğin yapılarının doğrudan bir görünüşüyle, kozmos ve insan arasındaki karşılıklı bağımlılığın anlayışıyla, bu zengin dünya ve yaratıcı hayal gücünün verimliliği aracılığı ile gerçekleşirler. Gezegenlerin psikolojik fonksiyonlarını daha iyi anlayabilmek için onların kaynaklarına gitmeliyiz. Bu kaynaklar mitolojik anlatırlar. Mitlerin daha dikkatli okunması astrolojinin işlevi hakkındaki anlayışımızda yeni nüanslar keşfetmemizi sağlar ve aynı zamanda astrolojinin verileriyle mitlerin bazı karanlık yönlerini aydınlatırız.
Bu iki disiplin arasında dinamik bir ilişki bulunur; astroloji, mitleri yorumlamada bize diğerlerini de iyi bir şekilde kapsayan (simya, maji vb) bir anahtar gibi gözükür. Böylece Jüpiter gezegeninin özelliklerini Batı Astroloji'sinin ışığı altında inceleyeceğiz. Böylelikle onun psikolojik işlevlerinin örneğini Yunan mit tanrısı Zeus, Romalıların Jüpiter'i aracılığıyla hemen bulacağız.
Astrolojiye Göre Jüpiter Gezegeninin Görevleri ve Özellikleri
Jüpiter gezegeni güneş sistemimizin en büyük gezegenidir. (Çapı dünyanınkinin on bir katı büyüklüğündedir). Kütlesi diğer gezegenlerin toplamının iki buçuk katı ve hacmi diğer gezegenlerin toplam hacminden fazladır. Jüpiter'in siklusunu anlamak için hümanist astroloji açısından A. Rupert'in sözlerine kulak verelim: "Jüpiter'in siklusları 12 ve 7 sayılarına denk gelir çünkü Jüpiter 12 senede (tam olarak 11 sene 10.5 ay) bir tam Zodyak turu tamamlar ve 84 senelik idealar (arketip) hayatında 7 tam Jüpiter siklusu vardır. 12 sayısı ile burçlar ve evler ile ilişki kurulur ki bunları bir senede dolaşır ve bu aynı zamanda kendi uydularının sayısıyla da bağdaşır. Jüpiter'e ait nabız atışını ahenkli hale getiren bu 12 yıllık siklus hepimizde ortak olan yaş siklusudur. Bu siklusların ritmi gizli güçler olarak yükselen bir spiral ile kişinin "bir kişiden öte" olma yolundaki yetişme deneyimlerini tanımlayacaktır. Bu sikluslar kişinin dışarıya ve yukarıya doğru ulaşma ihtiyacını ifade eder. Bu 7 siklusun her birinin bir anlamı ve belirli bir amacı vardır. Bütün siklusun 7 aralığa bölünmesi bir anlama ve evrensel bir uygulamaya sahiptir.
Filozof H.P. Blavatsky, "Gizli Öğreti" adlı eserinde yedinin incelenmesi ile İlgili birçok örnek vermiştir ve bunu "insandaki yedi ilke" ile bağdaştırır. Bu ilkeler şunlardır.
  1. Fizik beden
  2. Eterik beden, yaşamsal ilke
  3. Astral beden, duygular ve tutkular
  4. Zihinsel-Arzu beden, somut akıl
  5. Zihinsel beden, gerçek ve saf akıl
  6. Buddhi, tinsel ruh
  7. Atma, saf tin
Bu yedi ilke bütün dinlerde ve simyada görülür. Büyük İşlem'de (Simyada) yedi evre vardır. Yedinci kısım aydınlanmanın en yükseğidir. Böylece 84 yıllık bir hayat süresince doğuş pozisyonu ile Jüpiter'in yedi kavuşumu, onun işlevinin doğru tamamlanmasıyla kişilikte yedi devirden ileri gelir. Bu da, tamamlanması için 84 yıla gereksinim olduğunu ifade eder. Jüpiter gezegeninin yönettiği niteliklere ve görevlere gelince, şunları buluruz: ferahlık, neşe, duyguları dile getirme. Örnekseme yoluyla ona mal edilen özellikler: şans, zenginlik, refah, düzen, organizasyon, hiyerarşi, birlik, yargılama, hak, doğruluk, cömertlik, başarı, saygınlık, azim, bilgi. Zihin ile ilgili meziyetlere gelince: yargı, düzen, denge, planlı çalışma anlayışı, din, yasa, felsefe, sosyoloji disiplinlerini ve organizasyon şekillerini yönetmek. Edebiyata açıklık getirir, güneş sentezi ve Satürn analizi arasında, bilimlerdeki orta yolu bulur.
Duygulara gelince: Jüpiter iyilik, dürüstlük, doğruluk ve prestij duygusunu uyandırır. Karakter büyük bir sosyal olma duygusu ile şen ve uzlaştırıcı olur. Samimiyet, yaşama sevinci ve iyimserlik onun Özellikleridir, iyimserlik "iyimser kılma" kapasitesidir böylece olayları sadece miktar olarak değil nitelik olarak da mükemmel kılmaktır. Hayranlık duygusu cömertlik de varlıkların derin ve kendiliğinden kabul edilişi ile onları karakterize eden özelliklerdir. Jüpiter'in bağdaştığı meslekler şunlardır: papazlar, yüksek mevkili kişiler, kanun adamları, yüksek düzeyli kişiler, politikacılar, üniversite görevlileri, serbest meslek sahipleri ve aynı zamanda maceracılar, dini müzik bestecileri, ressamlar ve yazarlar. Kusurları bu bolluk arayışı ile ilgilidir. Örneğin günümüz toplumundaki aşırı tüketim ve israf bununla bağlantılıdır. Bu kusur Satürn sınırlamasıyla, Kova'nın gelişi ile son bulacaktır. Aynı zamanda öfke, gösteriş ve otorite Jüpiter'in negatif yönlerini gösterir ama bunlar tamamen uğursuzluk getirecek cinste değildir çünkü onları sınırsız olarak verir.
Yunan Mitlerine Göre Tanrı Xeus'un Görevleri ve Özellikleri
Zeus, Metis ile (kurnaz akıl) düzensizliği bütünleyerek düzeni kurar. Zeus'u babası Kronos'un elinden kurtarmak için annesi Rheia bir "kurnazlık (Metis)" buldu: Kronos'a oğlu Zeus yerine bir taşı yutturdu ama Tanrıça Gaia Zeus'un kavgada korkunç Yüz Kolluların eşsiz güçlerine karşı Titanları yenmesini temin edecek ve Kiklopların kurnazlıklarını yenecek bir silah kullanacağını söyledi.
Başka bir deyişle Titanların yenilmesi yaşları, doğaları ve soyları aracılığıyla eskilerin ve yenilerin bir araya gelmesi ile olur. Zeus'un, Titanlara boyun eğdirerek düzene koyulmaya çalışılan aynı ilksel kozmik gücü, aynı özgün canlılığı enkarne edecek güçler yardımıyla niyet etmesi gerekir. "Düzeni kurmak için karmaşanın güçlerine etki edebilecek bir güce gereksinim vardır ama bunun için hangi enerji kaynakları, bu düzenleyici gücü beslemelidir?" Böylece Kikloplar Zeus'a gerekli silahı, "şimşeği" verdiler. On yıl süren sert savaşlar sonrası Olimpus Tanrılar Titanları yenmeyi başardı ve Zeus yeni dünya düzenini kurdu. Hesiodos'un Theogonia'sındâ (Tanrıların doğuşu) Zeus tanrıların krallığına terfi eder etmez Okyanus'un kızı tüm tanrılar ve ölümlülerden bilge olan tanrıça Metis ile tekrar evlenir. Bu birleşme ona tahta ulaşma yolunda kurnaz aklın verdiği hizmetleri tekrar tanımaktan başka bir şey kazandırmaz. Bir hakimiyet kurmada Metis'in varlığının gerekliliğini gösterir. Onsuz ne fethedilebilir ne kendini alıştırabilir ne de kendini muhafaza edebilir. Annelerini karakterize eden aynı kurnaz düşünceyle tanrıçanın oğulları da yenilmez olacaktır ve babalarından üstün geleceklerdir.
Zeus tanrıların krallığını kutsayan evlilik tarafından kendini tehdit edilmiş gibi hisseder. Önceki kralın yaşadığı aynı kaderi görür: kendi oğullarının darbeleri altında düşmek. Ama Zeus diğer hükümdarlar gibi değildir. Kronos kendi çocuklarını yutarak kendinden üstün kurnazlıktaki güçlerin varlıklarını sürdürmelerine meydan vermiştir. Zeus tehlikenin köküne gider. Tanrıça Metis'e karşı, ona kendi silahlarıyla (kurnazlık, aldatma, şaşırtma) yönelir. Onu tatlı sözlerle kandırarak daha sonra kızı olacak Athena'yı doğurmadan yutar, böylelikle herhangi bir erkek çocuğun Tanrıların ve insanların kaçınılmaz kralı olması riskini yok eder. Metis'le evlenerek, ona hakim olup onu yutarak Zeus basit bir hükümdardan daha üstün olur. Kendi hakimiyetini kurar. Gelecekteki, karnının dibinde olan her şeyden tanrıça tarafından uyarılarak haberdar edilen Zeus Kronos gibi sadece kurnaz bir Tanrı değil metietadıryani tam kurnaz tanrıdır. Artık hiçbir şey onu şaşırtmıyordu; kararlarına karşı çıkılması, kendi uyanıklığına aldanması... Hükümdarlık her zaman tekrarlanan bir kavgada kazanılması gerekli şey olmaktan çıkar, Zeus'un kişiliğinde sabit, kalıcı bir duruma dönüşür. Metis'i yutarak ve Athena'yı başından doğurarak Zeus bilgeliğinin çevresinde kendi dişiliği ile birleşir. Kendi hayatını Athena'ya vererek "lanetli" Zeus "kurtarıcıya", dünyayı uyum içinde yönetecek ve aydınlatacak aktif aklın Yaratıcısı, Ana-Babasına dönüştü. Kaos, akıl ile, Teos ile Kozmos'a dönüşüyor.
Zeus, Poseidon ve Hades, babaları Kronos'u tahttan indirdikten sonra Gökyüzünün, Denizin, ve Karanlık Yeraltı Dünyasının hakimiyeti için talihlerin 'denediler. (Yer hepsinin toplu kullanımına bırakıldı). Zeus Gökyüzünü, Hades Yeraltı Dünyasını ve Poseidon Denizi yönetti. Bu üçe bölünmüş dünyanın görev dağılımında Hint-Avrupa Tanrılarının üçlü işlevini tekrar buluyoruz. Zeus'u "baş rahiplik" ve "hükümdar" göreviyle, Poseidon'u bize süvarilik statüsünü ve Topraktaki hakimiyet iradesini hatırlatan savaş işleviyle ve Hades'i zenginliklerin ve toprağın meyvelerin koruyucusu olarak tekrar buluyoruz. Zeus saf havanın, eterin sonsuz ilkbaharın bulunduğu yer olan Olimpus'un efendisidir.
Tanrılar orada gençlik ve ölümsüzlük veren, Olimpus yemekleri (ambrosia) ve Olimpus Tanrılarının içkileri (nektar) ile beslenirler. Birçok tanrıyla çevrelenmiş olmasına karşın sadece 12 tanesi Olimpus Konseyi'ni oluşturur. Bu konsey Kronidlerin 4 erkek kardeşinden: Poseidon, Demeter, Hestia, Hera; Uranüs'ün kızı, Afrodit'ten ve altı öz oğlundan; Ares, Apollon, Hephaistos, Hermes, Athena, Artemis'ten oluşur. Krallığı ışığın krallığıdır ve bakışlarıyla tüm evreni gördüğü söylenebilir. Dünya düzenlenir düzenlenmez Zeus insanları yaratır. Zeus Themis'le (düzen) birlikte mevsimlerin tekerleğini çevirir. Titanide Themis'le birleşmesinden mevsimleri yönetecek üç zaman doğacaktır: kanun, düzen, adalet. Themis takvimi simgeler çünkü o yılı yaz ve kış gün durumları olarak ayrılan mevsime ve on üç Ay ayına bölen en büyük tanrıçadır. Atina'da bu iki mevsim "tohum veren" ve "solan" olarak kişileştirilmiştir. Annesi Rheia ile beraberliğinden beri yılan görünümünde olan Zeus, Nemphea'lar veya arkaik Tanrıçalarla beraber olmak için her hayvanın kılığına girmiştir. Hayvanlar yılın aylarını simgeler. Nemphea'lar da burada, Zeus tarafından simgelenmiş olan ışığın başlangıcının yıllık siklusunun değişik evrelerinde evlendiği neolitik (çok eski) çağın çok eski Ay tanrıçasının simgeleridir.
Bu mitler bize, anaerkil bir yapıdan oldukça ataerkil bir yapıya geçişi gösterir. Bu çeşitli birleşimler doğanın yaşam siklusunu harekete geçirecektir. Şu anda sayısız değişimleri kapsayan, zenginliği meydana getiren dinamik bir evrende, babası Kronos'un çok statik evrenin aksi olan Zeus'un krallığı içerisindeyiz. Zeus'un krallığında ansızın ortaya çıkan değişikliğin sebebi kızlarından biridir; Tykhe "talih". O, bazılarına şans ve bolluk bazılarına da sefalet getirir. Tykhe talihe düşen toplarla oynarken kararlarından sorumlu değildir. Eğer bir insan zenginliğe fazla kapılır ve Tanrılara kurban vermeyi unutursa, eski bir tanrıça ona daha fazla alçakgönüllülük vermek için gelir. Bu korkulan ve kutlu görülen tanrıça Nemesis'dir: "adil karar". O, bir elinde elma ağacı dalı (görünmez dünyaya girip çıkmak için) ve diğerinde bir tekerlek taşır. (Roma'da Fortuna olan talih tekerleği). Böylelikle şans oyunları ve gereklilik insanı sorumlulukları ile karşı karşıya bırakır. Adalet duygusu ve özgür iradeyi geliştirmeye mecbur eder. Bunları Zeus, kanunlara saygı duyulması ve Ölçü ile davranılması için verir. Bir kez, Yaradılış üç dünya dört mevsim ile Evren'in tüm canlıları ile gerçekleşir gerçekleşmez Zeus tanrılara sorar: "Ne eksik?" ve onlar cevap verir: "Bu harikuladeliği övecek bir ses". Böylelikle Mnemosyne ile hafıza birleşti. Zeus Musa'ları, Sanat Tanrıçalarını yarattı. "Sanat Tanrıçalarının şarkılarında bütün her şeyin aslı, tanrısallık ile dolu bir varlık gibi, tüm derinliklerden ışıldayarak en karanlığı ve eziyeti görmüşçesine tanrısallığın sonsuz neşe ve şanını açığa vurarak yankı verir". Eurynome ile birlikte hayatı sevgi ile parlatan, sevgiyi veren ve alan, neşe dağıtan "üç güzeller (Kharit'ler) meydana geldi. Doğayı karakterize eden güzel ve faydalı birliği gerçekleştiren onlardır. Zeus her şeyde tanrısal birliği ve bunların ayrımını Gökyüzünün Hanımefendisi Hera ile gerçekleştirdi. Zeus'un ikiz kardeşi Hera Mevsimler tarafından beslendi (6). Zeus onu Girit'teki Knossos'da veya bazılarına göre orada ona başarısızlıkla dalkavukluk ettiği Argolide'deki Thornaks Dağı'nda aradı ve ama Hera onu ıslak bir guguk kuşu kılığında görünce acıdı ve onu şefkatle göğsünde ısıttı. O zaman Zeus önce gerçek kılığına büründü sonra ona tecavüz etti. Hera bundan o kadar utandı ki onunla evlenmek zorunda kaldı. Bütün tanrılar düğün için hediyeler getirdi. Hera ve Zeus üç yüz sene sürecek olan düğün geceleri için Samos'a gittiler (7). Hera ve Zeus'un birleşmesinden Ares, Hebe, Llithia ve Hephaistos dünyaya geldi. Sırayla savaşçı, ölümsüz gençlik, doğumların tanrıçası ve demirci tanrısı (8). Bu üçüncü eş Zeus'un resmi karısı oldu ve kavgalarına rağmen bu birleşme, göçebe savaşçılardan oluşan bir toplumda soyun devam etmesini korumak için sosyal anlaşmayı, evlilik sözleşmesini sağlamlaştırdı. Her durumda Hera meşruluğu temsil eder. Zeus'un titizlik erdeminde en üstün karışıdır.
Daha sonra Zeus, Tanrıçalarla, Nemphealarla ve ölümlülerle beraber olabilmek için zaman, zaman kuğu, boğa, guguk kuşu, keklik, yılan, altın yağmur damlası veya ölümlü kılığına bile girdi. Çocuklarının arasında Hermes, Apollon, Artemis, Dionysos, kız kardeşleri Klytaimestra, Helena, Dioskur Kastor ve Polluks gibi tanrılar, Herakles gibi kahramanlar ve diğer bir çoğu sayılabilir çünkü tüm topluluklar (ırklar), mitolojik ata olarak Zeus'u tekrar bulurlar. Baba Tanrı'nın bu çoğalmasını nasıl yorumlayabiliriz? Çünkü o, tam yaratıcı ilkedir, ilahi veya kahraman olarak, Romalıların Diş Panter dedikleri yaratılışta yaşayan her şeyin şeklinden türeyendir. Her şey onun yaratmasında birleşmiştir ve evrendeki aktif temsilci, üçüncü unsur kutsal Evlat'ı meydana getirmek için Ana Tanrıçayla, ilksel özle birleşmiştir.
Şüphesiz evrendeki her şey Zeus'un iradesi ile doğmuştur, ilahi Birlikten, sınırsız çoğalmaya kadar her şeyi veren O'dur. Tanrılar evrensel şekiller olarak ona hayat muhtaçtırlar ve evren kendi çeşitliliğinde her an mükemmel varlığı gösterir, ilahi şekiller gerçek ve öz olanı gösterirler. Bu anlamda Zeus dini duygunun kökenidir çünkü daha büyük bir bütüne ait olan her katılanın bir bütün olduğu kadar birliği anlamını koruyarak her şeyi birbirine bağlayan en uyumsuz çokluğu bir yaklaşımla bütünleştiren odur. Kapsamlılığın kapasitesi sebebiyle varlığın görünüşünden öte olan yoğunlaşmayı ve gerçek bir inancı kabul edebiliriz. "Kelimenin tam anlamıyla Zeus'a benzemek tehlikenin önünde korkmadan ilerleyebilmek, nefret duymadan düşmanlarını yenebilmek, zayıflık duymadan sevebilmektir...
Zeus'un bereketinden acı çektikten ve onu kabul ettikten sonra hayatın onları yüce güç ve ilim taşıyıcılarına dönüştürdüğü insanlarda, görünüşlerin duygusal dünyası ve muhteşem iç dünyası arasında, bu dünyaları birleştirmeyi arayan yolcular da Zeus'un insan tipleridir".
Sonuç: Zeus'un Yeni Çehresi Jüpiter
Bu çalışmada Yunan Panteon'undaki tanrı Zeus'un savunmasını önermek amacımız değildir ama bu insana ait psikolojik işlevin bize kadar nasıl geldiği ve gelecekte kendini nasıl ve ne şekilde göstereceği hakkında düşünmeye davet ediyoruz. Bu bin yılın sonunda değerlerin gerçek bir krizine şahit oluyoruz ki bu kriz, geçmişten gelmesine rağmen, kendi Özelliklerine sahip olacak bir yeni tinselin ortaya çıkmasıyla çözülecektir. Bu tinsellik evrensel değerler ve gezegensel güçleri, yeni bir algılama ve görüş ile kapsayacaktır. Astroloji bunu büyük presesyonel (gün ve gece eşitliği zamanının daha erken olduğu) yılın siklusu ile bize açıklar Buna göre biz 4000 bin yıllık bir dönemi kapatarak Kova Çağı'nın başlangıcında bulunuyoruz. Bundan önce her biri 2000 yıl süren Koç ve Balık çağlarının astrolojik "süzgeçleri" altında yaşadık. Şüphesiz her gezegen bütün zamanlarda etkindir ama enerjileri bu çağların süzgeçlerinin özellikleri ile renklenir. Bunu daha iyi anlayabilmek için Jüpiter gezegenin Koç, Balık ve Kova çağlarının etkileri altındaki bazı iyi özelliklerini ve kusurlarını özetleyeceğiz.
Koç Dağındaki Jüpiter Gezegeni
Hıristiyan çağının öncesindeki 2000 yıl süresince Jüpiter otoritesi doğal olarak liderler aracılığıyla doğrulanmıştır. Fetih ruhu, hırs ve aynı zamanda dürüstlük ve onur, çağın "bu enerjisinin çizgileridir". Kusurlar iticilik, sorumluluğa karşı mizaç değiştirme, abartma, gökyüzündeki şimşeklere benzeyen şiddetli öfke olarak özetlenebilir. Bu zamanların Jüpiter enerjisini kendine kanalize eden kahramanın mitik imgesi Büyük İskender'dir. Mitolojiye göre kendisi Amon Jüpiter'in oğluydu.
Balık Çağındaki Jüpiter Gezegeni
Son 200 yıl yayılmacı ideallerle karakterize edilmiştir ki bunlar Roma İmparatorluğu'nun insanlığı birlikte kurtarmak için varolan evrensel dinlerle yaptığı gibi evrensel niteliktedir. Merhamet, özgecilik, koruma ve dinsellik çağın duygularıdır fakat aynı zamanda kendi görüşlerini kabul ettirmek için bazen dogmatik olmaktan çekinmeyen ve emperyalizme dönüşen bir fetih istenci de vardır. Kusurları hümanizmin totaliterliğe dönüşmesi ve evrensel kurtarma idealinin ekonomik emperyalizme dönüşmesi olabilir. Bireysel alanda ise bunlar; aşırılığa, kötü huylara yönelme ve sosyal bir parazite dönüşme olarak nitelendirilebilir. Balık Çağı'ndaki Jüpiter enerjisinin mitolojik görüntüsünü kanalize eden kişilikler arasında şunları sayabiliriz: aracı peygamber Muhammed, "aracı Papa" ikinci Jean Paul. Onlar Akdenizli bir dinde gerçekten gezegensel bir aşılama için çalışıyorlardı.
Kova Çağındaki Jüpiter Gezegeni
Kardeşlik ve aynı zamanda Sorumluluk değerleri ile arkadaşlık duygusunun çok. önem kazanacağı zamanlarda, pasif ve galvanize edilmiş gruplar tarafından izlenen şefin kesin ve merkezileştirilmiş otoritesinin eski değerleri, daha yumuşak ve canlı bir hiyerarşik yapı içerisinde, herkes tarafından kendi otoritesinin kabulünü bir yeteneğe dönüştürmelidir. Aktif katılımın gerçek anlamı insani ve sosyal planlarla doğmalıdır. Paradoksların zamanı, çağın bilgisi, "coincidentia oppositorün içerisinde (zıtlıkların birleşmesinde)" bilimin ve geleneklerin görüntülerini uzlaştıracaktır. Fakat Apollon, Dionysos, Athena ve Hermes'in babası bu paradoksu özümsemeye yatkındır çünkü o "kurnazlığın" efendisidir ve kendi gücü, "şiddetli gücü" sınırlamaz, Kusurları çok hırslı ve belirsiz planlara sahip olmak, riskli ve maceralı olaylar tarafından ve anarşi ruhundan etkilenmektedir. Kova Çağı'nın Jüpiter etkisindeki mitolojik figürlerine gelince gerçekte onlar şu anda doğmaktadır. Fakat sadık arkadaşlık duygusuyla Gılgamış ve Enkidu; ekip ruhuyla Jason ve Argonaut'lar (Troya efsanesi kahramanlarından önceki kuşaktan kişiler); devrimci, yenilikçi ruhuyla Einstein ve eşsiz maji gücüyle ile Merlin örnek olarak canlandırılabilir. Belki Kamelot şehrinde Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyelerinin çevresinde bu yeni çağın Jüpiter enerjisinin sembolleri hayal edilmelidir.
Laura Winckler
Yazar, Kolomb öncesi, Grek, Mısır uygarlıkları astrolojik metinlerinin yeniden araştırılması üzerinde uzmanlaşmıştır.
Fransızca'dan Çev : Özge SAMANCI
Kaynak : Yeni Yüksektepe Dergileri Yunan mitleri ve astroloji yazıları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder