15 Kasım 2010 Pazartesi

Psikoloji ve din



Yunanca'da psykhe, ruh; logos da bilgi demektir. Bunların ikisi bir araya gelince ruh bilgisi oluyor.Bilindiği gibi Roma İmparatorluğu dördüncü asırda ikiye bölünerek, Doğu Roma, Batı Roma diye ikiye ayrıldı. Doğu Roma'ya daha sonra Bizans İmparatorluğu dendi, bu da Osmanlı Devleti tarafından ortadan kaldırıldı.
On yedinci asırda başlıyan Avrupa medeniyeti, Roma ve Atina'ya istinat eder. Yunanlılar felsefe yönünden zengin gösterilmiştir. Halbuki Orta Asya, Çin, Hint, Mezopotamya, Anadolu, Mısır, İran uygarlıkları Avrupa'dan çok ilerde idi. Sanayi devrimini başaran Avrupa, ezdiği insanlara kendini büyük gösterdi. Böylece Asya unutuldu, Avrupa gündeme geldi.

Bunun için İsra Suresi'nin 85'inci ayeti üzerinde yeterli çalışma yapılmadı, geçim derdine düşen insanlar, kendi ruhunu incelemeye fırsat bulamadı. Neticede Yunanca olan psikolojiyi Müslümanlar yıllar yılı okudu, öğrendi, sınıf geçti. Tahsilsiz Müslümanlar da, Atina ve Roma medeniyetini ezberliyen insanlardan, İslâmiyet adına birşeyler bekleyip, durdular.

"Kendini bilen Rab'bini bilir" gerçeği karşısında Müslümanlar psikolojiden, sosyolojiden, anatomiden ne kadar haberdar olabildi? Bu bilim dallarını Allah adına okuyamıyan Müslümanlar materyalizmi (tabiatçılığı, doğacılığı) ne kadar önleyebildi?

Allah'ın yarattıklarını, Allah adına incelemeyip (Allah adına okumayıp da) neyin adına okuyacağız? Alak Suresi'nin ikinci ayetinde neden çocuğun teşekkülünden (embriyon safhalarından) bahsediliyor?

Dedik ya geçim derdine düşen Müslümanlar, materyalistlere teslim olunca, kendi ruhunu inkar eden psikoloji öğretmenlerinin elinde kaldılar. Bunlar, psikolojinin Yunanca'daki mânâsını da bir yana bırakıp "insan ve hayvan davranışlarının bilimi"(1) olarak tarif ettiler. Böylece insanı biyolojik varlık olarak ele alıp, insanın, insanlık yönünü görmemezlikten geldiler. İnsanlıktan çıkan insanlar da terörist, anarşist, ayyaş, kumarbaz, şu, bu oldular. İnsan olamazlardı, çünkü onlara insanlığı öğreten yoktu.

Materyalizmden ve spiretualizmden uzak kalıp, bilimlere bilim adına bakan ecnebi ilim adamları, psikolojiyi, "Ruhun yaptığı işleri inceleyen bilim dalı" diye tarif ettiler.

Ruhun varlığı kabul edilirse bunda iki cihet meydana çıkar. Biri insana, öbürü Yaratan'a bakar.

İnsana bakan cihet: Gerek organik kimyaya ve gerekse biyolojiye göre, insanın yapısı toprağa eşittir. Topraktan yaratılan organlarımız ruh sayesinde hayvandan farklı oluyor. Mesela dana beyniyle insan beyni yapı ve şekil bakımından birbirine çok benzer. Fakat dana beyni ilimle, teknolojiyle, tahsille meşgul olamaz. İnsandaki sınırsız kabiliyetler de ruhla izah edilir.

Yaratan'a bakan cihete gelince: Tıb dünyasında canlı organizmanın yapılmadığı, yapılamıyacağı bir gerçek. Öyle ise canlı organizmayı yaratan var. Müslümanlar ilimde geri kalınca, ilimde ilerliyenler, Allah isminin yerine tabiatı, doğayı oturttular. Yani, Yaratan'ı inkar edemediler, Mevla diyecek yerde Leyla deyip, ilmin yönünü saptırdılar.

Fizik, kimya ve astronomiye göre herşey hareketlidir. Hareket, hayata delildir. Cansız dediğimiz cisimler atomlardan yaratıldığı için, onlarda da elektron hareketi vardır. Öyle ise taş ve demir gibi cisimler cansızdır. Fakat hayatsız değil, bunlardaki elektron hareketine kimya deliliyle enerji denir.

Allah'ın Hayat sıfatı, cansızlarda enerji, diğerlerinde can olarak tecelli eder ve kainat, bir makine gibi çalışır. İnsandaki ruh ise, mevcut medeniyetin mimarı!

Eğer bu ruh insanda olmasaydı, ilim ve teknoloji de olmazdı.

İnsanı yaratan Allah, İslâmiyeti göndermiştir. İnsanın yapısı ne kadar mükemmelse, İslâmiyet de o kadar mükemmeldir ve İslâm'a uyan Müslüman da mükemmel olur.

İslâm'a uymayan veya uyamıyan insanlar, çok şeyleri idare etti. Amma kendini idare edemeyip, en yüksek makamda, en geniş imkanlar içinde berbat bir hayat yaşadı. Böylece psikoloji de gayesinden uzaklaşmış oldu veya faydalı olamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder