15 Kasım 2010 Pazartesi

Astroloji’nin Tarihçesi

Astrolojinin; M.Ö 4. Milenyum da Babil ve Mezopotamya bölgelerine kadar giden bir geçmişi vardır. Bu çağlarda astroloji, daha çok dini inanışların temelinde yaklaşılan bir olgu idi.

M.Ö 3. Milenyuma doğru Mısır’da yayılmaya başlayan astroloji; yaşayan uygarlıklara savaşlar, kıtlık ve bereket gibi toplumların temel sorunları hakkında rehberlik etmeye başladı. Kendilerine özgü metotlar geliştiren Çinli’ler, Amerika Kıtasında Mayalar, Hindistan Bölgesinde yaşamlarını sürdüren topluluklar arasında yaygın bir şekilde ilgi gören astrolojinin tarihçesi, bazı kaynaklara göre M.Ö. 5000 yıllarına kadar geriye gitmekedir. Hatta, Mısır’da Giza bölgesindeki Antik Memphis kentinde bulunan piramitler üzerinde yapılan çalışmalar, gök cisimleri ile insanların ilgisinin M.Ö 10500 yıllarına kadar geri gittiğini göstermiştir.

Eski Yunan ve Roma Devirleri

“İlacın Babası” olarak bilinen Hippocrates; tıbbi konularda ve hastalıkların gelişimi ile ilgili öğretilerde öğrencilerine astrolojik olarak yaklaşımlarda bulunmuştur. M.Ö 8. yüzyılda yaşayan Şair Hesiod “çabalar ve güçler” adını verdiği uzun şiirinde, yıldızların ve gezegenlerin yaşamımızdaki önemini vurgulamıştır. Bu çağlarda astroloji, özellikle İmparatorluk zamanında zirveye ulaşarak yaşamın her bir kolunda eski çağ kültürü olarak yerini aldı. M.S. 2. yüzyılda Yunan Bilimcisi Ptolemy, “astroloji üzerine çalışmalar” adlı kitabında Güneş, Ay ve Yıldızların hareketlerini inceleyerek, bu hareketlerin insanlar ve yaşamları üzerindeki etkilerini yazdı. Bu eserler, eski çağlardan bize kalan önemli tarihsel belgelerdir.

Orta Çağ ve Sonrası

Güneş, Ay ve Gezegenlerin, farklı insan karakterinin üzerindeki etkisi, bu çağda Yunan ve Arap halkları arasında en az Simya kadar ilgi görmüştür. Astroloji- Simya konusunda okullar açılmıştır. Orta Çağdan sonraki zamanlarda da astroloji; imparatorların, doktorların, bilimcilerin, burjuva sınıfının, halkların yüzyıllarca ilgi alanında kalmıştır. Daha sonra 16. yüzyıl Avrupa’sının taassuba yönelik sert koşulları bu alanda çalışmaları sekteye uğrattı. Daha sonra Gezegenler arası mesafelerin keşifleri de “bu kadar büyük uzaklıklarda herhangi bir etkinin olup-olamayacağı” konusunda tereddütleri beraberinde getirdi. Fakat, bu alanda gök cisimlerinin yörüngeleri hakkında çalışmaları ile ün salan Kepler’in (1571-1630) ve 1700 yıllarında Fizikçi Sir İsaac Newton’un gezegenler arası etkileşimler ile ilgili çalışmaları astrolojiye katkı sağlamıştır.

20. Yüzyıl

19. Yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın ilk dönemleri diğer bilimsel konuların gelişimine sahne olduğu gibi, astroloji konusunda çalışmaların tekrar ağırlıklı olarak gündeme gelmesine vesile oldu. İsviçreli Psikanalist Carl Gustave çalışmalarında astrolojiden den yararlandı. İngiliz Astrolog Alan Leo, Rus Madam Blavatsky’ın astroloji üzerinde yoğunlaşmaları, İngiltere ve Almanya’da astrolojinin yeniden güncellik kazanmasını ağladı. 1970 yılında Amerikalı Dane Rudhyar, müzik ve felsefe konuları üzerinde çalışırken astroloji konusunda “Bilincin Gezegenleri” adıyla çok değerli bir kitap ortaya çıkardı. Bu eser, Amerika’da, Hollanda’da, Fransa’da çok büyük bir ilgi gördü. Yine bu dönemler, Amerika ve İngiltere’de profesyonel astrologların yetişmesi için okullar açıldı.

İçinde Bulunduğumuz Yeni Milenyum

Bir bilim ve sanat olarak Astroloji hala keşfedilmeyi bekliyor. Her yönüyle hızlı bir devinim ve yarışın olduğu günümüz koşulları, neden olduğu vahşice gelişen rekabet ortamında herhangi bir konuda odaklaşmayı ve dikkati yoğunlaştırmayı günden güne daha da zor hale getirmiştir. Bireyin kendini tanıması, varoluşunda mevcut olan potansiyellerini açığa çıkarması, sürekli yarış halinde olduğu çevre şartları ile olan çekişmeleri gibi ruhsal ve öz benlik temelinde yapılan analizlerle, çözüm doğrultusunda Astrolojiye olan talep giderek artmaktadır. Astroloji, bu çerçevede yaşam sürecinin her bir kesitinde davranışlarımızı daha bilinçli bir şekilde pratiğe geçirme konusunda bize kılavuzluk etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder