15 Kasım 2010 Pazartesi

Aşkın Halleri

Aşkın Halleri
( Popüler Psikiyatri Dergisi'nden Alıntı -bloga bir nevi çay molası:)- )


Yanmazsan olmazsın. Ağlamaz isen, çöllere düşmez isen, inlemez isen tamamlanmazsın. 'Mecnun olup çöle düşmeyeceksen/Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit' dedi bu toprakların bir türküsü... Çölü incitme! Onun uğruna cefa çekmeyi göze almıyorsan varlık vadisinde berduşluk etme. Ol ya da öl. Olmak için sefer etmen gerek, kendinden sefer etmekle başla işe, kendi evinden ayrıl ve yola koyul. Belki bir çölü aşman gerekecek, belki yedi vadiden geçeceksin, belki de bir dağı aşman istenecektir senden. Aşkın bir çabayla sınanacak önce. Ayrılıkla imtihan edileceksin. Ona ayan olan sana, sana ayan olan ona ayan olacak. Aranızdaki sessizlik sır tutmayacak. Eğer aşk 'sadakatin kapısında köpeklerle birlikte beklemek'se bundan erinmeyeceksin. Ruhun onu beklemekle dem tutacak. Kendinden ölerek onda olacaksın. Sessizliğin sesiyle... Kuş sürülerini ürkütmeden... Rüzgarla, yağmurla, ırmak ve dağlarla konuşarak yanlızca. 'Ben rüzgarım sen ateş/Seni alevlendiren benim' diye gözyaşında yıkanarak. 'Sen uyuduğunda/kapanan benim gözlerimdi. diyecek kadar o olacaksın. Aşkın olduracak, hem seni hem onu.

Günümüzün aşkları görünmek istiyor. Kıyıda köşede gizlenmek istemiyor, bilinmek, ilan edilmek, ses çıkarmak istiyor. Özlemek istemiyor aşık, derhal kavuşmak istiyor, chatleşmek, mesajlaşmak, cep telefonuyla onu hep kapsama alanında tutmak, hapsetmek, boğmak istiyor. AŞK, beklemeye tahammül etmiyor. Aşık sevmek değil sevilmek derdinde. Sevilsin, şu karanlık dünyada kendisine bir ışık dehlizi açılsın, bu dünyada sevilmeye değer olduğunu birisi kendisine söylesin istiyor. Yücelmek için yüceltiyor, sevilmek için seviyor, Istıraba tahammülü yok, yanmaya gelemiyor, varlığını alevde eriten bir pervane yerine kandile sitem okları yağdıran bir pervane olmayı yeğliyor. Gürültü yapıyor. 'Ne olur beni sev!' diye ulu orta bağırıyor, sessiz bir ağlayışla yapılmadığı için bu çğrı, masum bir yakarı olmadığı için ötelerden yankı bulmuyor.

Aşk artık sessizliğe katlanamıyor. Aşık sanıyor ki ne kadar ses olursa o kadar iyi anlaşacak, çıkardığı sese karşılık bir ses istiyor, iniltisine bir iniltiyle cevap verilsin istiyor. Oysa o cep telefonu her çaldığında sesler daha bir anlamsızlaşıyor. Hiçbir şey iletmeyen, bir çağrı, bir duygu taşımayan her konuşma, insanı kendi zindanına daha da çok gömüyor. Fazladan sarf edilen her kelime, oluş çabasıyla sınanmamış her söz, sevgiliyi sırlar mağarasına daha çok çekilmeye mecbur ediyor. Fuzuli sözler aramıza sırlardan bir duvar örüyor. Aşkın işlevi eskilerde perdeleri yırtmak iken şimdilerde örtülere bürümek. Sevgiliden saklanmak ve kendinden saklanmak. Oysa aşığın feryadı susuşunda gizlidir. 'Ancak söylenemeyen aşk aşktır' diye yazmıştı Blake. O asırlar öncesinden seslenen Mevlana'yı yankılar gibiydi: 'Dil, kelimeler birçok şeyi açıklar ama aşk, üzerine kelimeler düşmediğinde daha berraktır'. İnsanların mezartaşlarından ve kitabelerden daha çok bildikleri vehmiyle durmadan konuştukları bir çağda, gökler susuyor. ve aşk, günümüzde yaramaz bir çocuk gibi tepinip yaygara koparıyor. Modern dünya her türlü tasallut aletiylesuskun aşıkları bertaraf ediyor. SMS'ler, chat odaları, telefonlar insanın iç uzayını boş yer bırakmamazcasına dolduruyor. Sessizlik bütün asaletiyle hayatımızın her cephesinden geri çekiliyor. Ruhumuzun kıyılarını döven ses dalgaları bize ne bir özlem duygusu ne de bir kavuşma heyecanı bırakıyor. Hız ve gürültü, sonunda aşkın yüzlerce yıllık anlamını da yutuyor...


Doç. Dr. Kemal Sayar
Aşkın Halleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder